4 Haziran 2009 Perşembe

why so serious??



köşe yazarı tribi
daha önceleri "kolaya kaçmak" diye eleştirdiğim , hızla her bünyeyi, blogu saran liststyle yazma durumuna bir süredir göz kırpıyorum. her şey al-tüket-at kıvamındayken , marlene kız neden poposuna rahat vermeyen sandalye tepesinde çıtırık çıtırık ( burdaki klavye eski baya ondan)  yazsın saatler boyu? soru işaretine kadar olan kısma kadar gayet "tabiyy tabiyy" diye kafamı sallayarak katılıyorum. ama işte o soru işaretini koyar koymaz pirpirikleniyor yine içimde bir şey. yahu al koca tabak çileğini vişneni , aç bloğğggırı yaz işte rastgele. 2 satır da olsa yaz? ıhıh. yeminne içime kaçan "günlük gazetenin tırı vırı ekinde köşe yazarı ruhu"nu çıkartmadan bana rahat yok. hayır sonra hem günlük gazete muhabbetini yapıp hem de ayda  max. 5 yazı yazmanın ironisine pembe peluş örtüsü ile durmaksızın sevişen osman bile gülüyor, arada bir ugrayıp köşeden bloğa başını uzatanlar ne yapsın? humm..bilemedim ya.. kiraz var, yirsin??

kokoş blok
bu kulvarda çok iyi olan 2 bağyanı takip ettikçe gaza geliyorum ama güncellemeleri yiyince her daim okuyucu kalmaya karar veriyorum. ajan modunda her an her ünlüyü, türlüyü ne giymiş, sacını ne renk boyatmış, hangi takıyı takmış diye araştırmak, gerekli bilgileri ve fotoğrafları bularak trendleri bunlarla vermek  inanın zor iş. moda iyidir yeea diyen beni bile aşar. geçen gece uykuya dalmadan önce pembe şeyler düşünelim modunda (yorganla debeleşmeye fırsat dahi olmadan sızmadıgım geceler hariç yaparım ben bunu) ne iş yapsam süper mutlu olurum ki acaba diye düşünürken farkettim ki lise son ve üniversite 2 arasında yana yakıla sürdürdüğüm " moda editörlüğü" hayalimi terketmişim. gerçi bunu anlamak için o dönem fotoğraflarına bakmak bile yeterli. türlü neon renklerdeki etekler ve üstler, tavşan gözü makyajı , mavi-siyah/mor saç ve burda daha fazla saymak istemediğim tarzdaki şeyler içindeki ( hayır yani aranızda punkmış la bu diyen olucak hissediyorum, şu güne kadar bir şekilde yürüttüğümüz okuyucu-yazar ilişkisi bozulsun, buradan saçsız ayrılın istemem canım benim )  marlene ile 23 yaşındaki kızıl kafa marlene arasındaki fark çıplak gözle görülebilecek halde. buna "mezun olunca iş bulabilmek umudu ile mecburi olarak sıradanlaşma sendromu" diyorum ben. sokaklar evrüpayii tiplerle dolu fekat iş verenin kafası henüz o kadar gelişemedi maalesef. gazete/reklam piyasası bu yüzden rocks! 

mişmişmiş
marlene der ki : köşedeki evin bahce telleri kadar alakasız oldugun insanlar , türloş sebeplerle biledikleri dişlerini kaba etine geçirmek için tepikleşme içindelerse ve bunu klavye delikanlısı (  kullandım lan en sonunda bu terimi hihhii)  olduklarından blogları üzerinden yapıyorlarsa bir dur. dur, nefesini al ve en ciddi ifadenle " sieeeeaaaaa" de. yetinemeyenler için Fırat'tan geliyor : yokk yeaaa bokuma götüme!  ( Fırat bu, sansür işlemiyor neepcaksın.) 
sormadı deme , kiraz var yirsin?

tespitimsi 
şöyle bişey var, yeni tanıştıgın insanlarla vakit geçirirken onların karakterleri hakkında şipşak bir yorum yapmak için beraber oyun oynamak gibisi yok. misal tabu? bu taktiği özellikle sevgili olma aşamasındakiler için veriyorum. fekat sonuçtaki hayal kırıklıgından müessesemiz sorumlu değildir. masaya tabu geldiyse, hoşlanılan insanı karsı takıma vermek suretiyle ekibi kuruyoruz ve oyuna başlıyoruz. bir kaç el sonra aradaki fark açılırken, bak bakalım az önceye kadar ne efendi/cici dediğin insan, hamurundaki hırs oranı da fazlaysa nasıl bir tür olup çıkıyor. dönen gözlerden çıkan alevler ağzından fırlayan tükürükle yarışıyorsa gel bu sularda yüzme evladım derim. arkadaşlar arasında da olabilir böyle anlar tabiy, ben hiç istifimi bozmadan "oyun lan bu" diyip şaplatıyorum alnının ortasına. neden? çünkü hırslı insanın yüzündeki "made of plastic " hissini sevmem, afedersiniz yavşak insan ifadesi kadar ürperti verir içime. 
(aynı insanları bu kareden çıkartıp tatilli, yolculuklu ve paranın ortak ödenmesi gereken mekanlara koydugunuzda sonuç daha acı olabilir. marlene warns you ) 

kurtulmaya çalışıyorum!
*önyargı denen inatçı lekeden. yer yer olumlu olabilen yüzünü göstermedi şu ana kadar. güçlü sezgilerimle kapışıp durduklarında ikisinin de kulagını büküp kapı dısarı atmalı aslında. çünkü biliyorum ki bunun bir iki level sonrası fesatlık! auch! pekiy ama " yaptıgımın aynısını yapacak " diyebilmek (ve hep haklı çıkmak) güçlü bir önsezi midir? o kişinin daha önceki çakma hallerinden dolayı yerli bir önyargı mıdır? yoksa çıldırık bir fesatlık mıdır? cizıss! 

isyanım Henry'e veyahut Marlene kişisine
kafayı köşeden uzatıp ne yazmış bakayım hııımmcılara sözüm yok ama , bu satırları gercekten okumak için okuyanlar, bişey diyeceğidim demek isteyenler için marlene'den geliyor bu şarkı :
ara beni öptüm seni seniii! 

"yorum blog yöneticisinin onayından sonra yayınlanacak" kısmı korkutmasın , yönetici dediği benim lan ben ehah. çalışsın parmaklar. editör havasına girmeye gerek yok, selam sabah hal hatır da olur. 

öperim beebeem.

*marlene the buz kalıbı olmaktan şiddetle kaçınıp halk arasına karışmak isteyen leydimsi insan

(foto from deviantart/candy)