28 Ocak 2010 Perşembe

marlene@work!



    marlene temsili eheh

ev kadını olcam ben yeaaa! :(

duruma alışıp,olayı rutine bağlayıncaya kadar haftaiçi "10:30'da yatan ot insan" moduna geçiyorum canlar. bu daha 4.günüm ancak gerek ofis ortamı gerekse ortam müdürcükleri yüzünden kaşım gözüm atmakta. çok değil bir süre sonra yeniden evimin kadını, osmanımın anası olurum ben yine ahaha. parası batsın amaaan :D 

kisses! and gute nite! :(


23 Ocak 2010 Cumartesi

iyi ki.. :)


mukan and marl :)


sonu "için"le biten onlarca cümle kurabilir, minnettar olduğum her detayı yazabilirim..ama ben sıcak, mor bir huzurla susup, hepsini kendime saklıyorum..çünkü bilirim, gözlerimden okuyorsun beni sen..


iyi ki varsın..iyi ki birbirini bulabilmiş ellerimiz..
mutlu yaşlar olsun sevgilim..






öhöhhhm. biiloğu ergen günlüğüne çevirmeye gerek yok :) tamam bitti hadi dağılın :D




20 Ocak 2010 Çarşamba

Beat me baby!




                                                       kıvırık 


selam.


kendimi bildim bileli (ki bana sorsan bu ancak ortaokul başıdır.öyle genel kalıp diye kullandım.yoksa çok özeniyorum 3 yasını hatırlayan insanlara), insanların "ay saçların fönlü gibi" salakça bir cümleyle yaklaştıkları,benimse çocukluk fotoğraflarımda bile beni küçük bir Kleopatra yapan, "her daim kahküllü ve yerine göre kat kat ya da küt kesim" saça sahibim. bu kadar yıl içinde değişiklik olsun diye kahkülü uzatıp kahkülsüz kaldıgım sene çok azdır, kaldı ki o anlar sonsuza dek unutmak istediğim, fotoğrafları da yakıp yırtmak için özel çaba sarfettiğim aralardır. 


sevimsiz bir gerçektir ancak her düz saçlı kadının imrenerek, tırnaklarını kemirerek baktıgı insan tipinin basında "aslan yelesi gibi kabarık,bol ve dalgalı hatta kıvırcık saçlı" kız gelir.sokakta o kadın saçlarını savura savura yürür, otobüste önünde oturur yolu göremezsin, 2 el darbesiyle rüzgardan yamulan kafasını anında düzeltiverir. ha böyleleri bir tek fön denen o gereksiz şey çekilince çok garip duruyor ama olsun. fön denen gereksiz şey dedim çünkü ben bu Türk kadınlarındaki " fön aşkına" şaşalak halde bakıyorum. annemin bir arkadası vardı,kadını nerden baksan 7 senedir tanıyordum,ne zaman denizden çıktıgında gördüm işte o an dumur oldum. bildiğin dalgalı malgalı saçı varmış ya! düşünün ki o kadar sene hep düz sanmışım. meğer 3 günde bir gidip fön çektiriyormuş.akıllara ziyan. sonra sevgilisiyle buluşmaya giderken fön çektiren kızlar sardı dört bir yanımı. kuaförden yeni çıktıgı için saç spreyinin kokusu yanık saç kokusuyla karışmış otobüs dolusu kızlar. ya tabiy şimdi " sen düz saçlısın tabi anten! ne anlarsın" denebilir ahahaha ama arkadasım sevgiliyle buluşmaya ya da alışverişe fln giderken kullanılan o fönlü kafaya 3 gün su değdirmiyorlar ben orda ikircikleniyorum. bi de kaşınır böyle hart hart. spreyin yaptıgı kepek de feci bir görüntü. yani gördüm bunları ondan kıl kaptım fön denen illete. ha ben de çektirmedim mi? evet vesikalık için lazımdı hem de yaz günü yaptım böyle bir denyoluk. kıpkırmızı suratım düzelsin diye klima karşısında dikilip sinüzitleri küfrettirdim kendime üstelik. bir de lisede mezuniyet için yaptırdım, kep mep takıcaz cici olalım diye dışarı dogru açılan, o zamanların "Çağla Şıkelll fönüüü" denen malakça bişeydi. ben ne utanıcam? ergen bir kıza bunu yapan kuaför utansın.

diyeceğim şudur ki, yıllar yılı kabarık kıvırcık saç özlemiyle yanan biri olarak üniversite son sınıfta tanıştım permayla. ve 2 hafta öncesinde saçlarımın ucunu mor yaptırdıgım için ( he bak bundan utanıyorum ahaha) saçlarım yandı.zaten siyah olan saçlarımı mor yapmak için açılan saçlarımın ucu bir de perma ilacına katlanamadı ve son nefesini verdi. ama yine esaslı saçlarmış vallahi 5 ay sonra anladım öldüklerini. o 5 ay saç uçlarımın boya tutmadıgı için zaman zaman sarı bile oldugu ama yine de hayatımın en mutlu, en sorunsuz, yataktan süper uyanarak kalktıgım zamanlarıydı. yatıyorum,yatakta debeleniyorum, kalkıyorum saçlarım yine bonus yine kabarık azıcık bile yapışmamış. eskiden maşayla dalga vermek için ayna basında geçirdiğim saatler biraz köpük ve 3-5 el darbesiyle yerle bir olmuştu. allahım yok böyle bir mutluluk-TU.

tabiyki de güzel şeyler uzun sürmez mantıgı ile saçlarım uzadı ve permalı kısımlar sünmeye başladı zaten uçlarını çekince lastik gibi uzuyor ve kısalıyordu. o uçları 1 senede düzeltince insan bir daha permaya tövbee lan! der. yani ben de öyle diyordum ama perma da dövme gibi bence. insanın kanına bir kere karısınca durduramıyorsun, devamı geliyor.

ben de bu ve bunun gibi bir takım hislerle yılbaşı öncesi, hem de yeni yıla süper gireyim diye yeniden perma yaptırma hevesiyle kendimi 8 aydır gittiğim kuaföre attım. her zaman alışveriş yaptıgım yerlerdeki insanlarla akraba olmasam da bir tanışıklık hissi geldiğinden, mesafeli ama kibar bir dialog kurarım. tatmam için verdikleri peyniri tadarım, bişey için fikir sorduklarında söylerim. ancak bu ilişkinin bokunun çıktıgı yer kuaförmüş arkadasım!! marketteki adam kazık atardı da, 8 aydır gittiğin kuaför atar mıydı lan??? vallahi olan oldu ve " süper bizim ilacımız" dedikleri ilaç o kadar iyi sarılmasına ragmen tutturmadı permayı. inat oldugum için, ikinciye saracagız! tehditime ise " yakırımm ulen saçlarını büylee" dedi pis adı perma ilacı. sonuçta kahkülleri kırmızı, saçının geri kalanı turuncu bir kabarık kafa olarak girdim 2010'a. kabarık ama kıvır kıvır degil. 50'lerin Beat jenerasyonundan fırlamışım gibi.sanki her an Jack Kerouac gelecek " hadi bebeğim atla gidiyoruz" diyecek aman yarebbim!

neyse ki, aldıgım şampuanlar, saç kremleri, serumlar derken şu anda "hippi,asi ergen" kıvamından, "saçları dalgalı gibi ama düz de gibi garip bişey" tipine girdim. ama saçlarım hala boya kabul etmiyor, kahküllerimin kızıllıgı ile moral bulmaya çalışıyorum.

bu arada o kuaförle ilişkimizi olaylı ama seviyeli bir şekilde bitirdim. arkadaş kalmak istedi ancak ilişkimiz çok yıpranmıştı artık ahahah. kör olasıca yüzünden kuaför fobim oldu, hiçbirine güvenemez oldum.

bu da perma yaptırmak isteyen düz saçlı kadına son sözüm olsun; sevgili saçdaşım, o dergilerde görüp özendiğimiz dalgalar,bukleler hayatımız boyunca bizim olamayacak. bu gerçeği bilelim, kendimizi daha fazla kanatmayalım.saçlarımızı yakıp, kuş gibi kalmayalım. bak peruk kullanabilirsin ama.onu ben de deneyeceğim.
sevgiyle kal düz saçlı kadın. Çağla Şıkel fönü çektirmeden kal.


sii yu.

13 Ocak 2010 Çarşamba

naber hacım?


                                                                 photo benden hihi^^
(çaktırmadan gir, boynu sola kır, kaşlar emrah )


humm...selam? 
en son postumda yılbaşı öncesi görüşürüz demişim, görüşememişiz epey olmuş. geç oldu güç olmasın diye iğrençleşmeden hepinize mutlu yıllar diliyorum. ben facebooktan,twitterdan gereken ayarı verdim kendisine, eminim 2010 daha aklı basında bir yıl olacak. son umudumsun lan 2010, yap bir iyilik allahsız! 


*bu keddar zamanın bir kısmını asker yolu gözler gibi beklediğim sevdicekle geçirdim-2 yıldır birlikte olmamıza rağmen ilk defa sinemada beraber film izledik(yeni çıkan çiftler gibi heyecanlandık bi daha yapalım dedik), bir kısmında okudugum romanı bitirip diğerine geçtim, paslanıyorum korkusuyla d*tüm tutuştu ve ders kitaplarımı çıkarıp yığdım masaya, osman kedisi ile her gün giderek şiddetini arttıran "şakalaşmalara" devam ettik, aradan bir mudo bir de boyner indirimi çıkardım-panik yok, herkes sağlam ahahha.
** indirim diyince pat diye düştü satıra,şimdi bütün magazalarda leziz indirimler var,şahane.ama benim ev ürünleri dışında gözüm hiçbir şey için dönmedi. hayır eskiden (tam nene tabiri bu da ) hatırlıyorum kartta yer olmadıgı için ağlak gözlerle 2-3 parça seyle idare ederdim ama aldıklarıma biterdi herkes. şimdi bakıyorum dolanıyorum 5 tur, didikliyorum mağazaları dişime göre bir şeyler bulamıyorum. hepsi birbirinin aynısı, fabrika çıkışı onay almış çok basit görünen,hazır kombinler. inanılmaz sıkıldım. " çohh ilgincim ben" diyen vitrine bile burun kıvırır oldum ve bunun sebebini kestirebilmiş degilim. ayrıca hiç hoşuma gitmiyor. bu sapıklıgın sonu kendi markamı yaratmak için ortalıga atılmak olmasın nolur yarebbim. kimseyle paylaşamam yaptıgım cicileri patlar vala elimde her şey ahahaha. 


**üst konuyla alakalı bir de dikkatimi çeken bir durum var. şimdi bütün mağazalarda kışlık ürünler salınmakta degil mi? evet, pek ala. peki neden her yer yarım kollu hırkalarla dolu? mevsim kış, gayet soğuk gidiyor hava? hayır herkes arabalı sevgili yaptı, her sabah işe evin önünden iki adım pıt pıt arabaya koşuyor sonra da yine aynen eve servis yapılıyor da ben mi bir tek otobüs insanı olarak kaldım? bu minnacık ve kısa kollu hırkanın esprisini anlamış degilim. o insana daral getiren, kafam kadar şişle örülmüş gibi kalın kalın hırkalar,kazaklara,elbiselere ise " hırka içine gömlek ya da tshirt" insanı oldugum için yorum dahi yapmadan, bakmadan geçiyorum yanlarından tırıs tırıs. hal böyle olunca da o ideal kıvamdaki hırkayı bulabilmek için her mağazada "bunun 2 tık kalını bunun 5 tık incesi" diye aranan deli kadın muamelesi görüyorum. isyan ediyorum huleyn! sevgili düdük modacılar :duyun bu sade yurdum insanını! herkesi daracık igrenç tayt pantolonlara soktunuz yetmedi, üstüne az sonra at bineceklermiş gibi uzun uzun çizmeleri giydirdiniz olmadı, leoparlar metaller kürkler ile güzelim her genç kızı otoyol kenarında beklemeye ya da rap klibinde oynamaya uyumlu hale getirdiniz ama artık yeter!! az silkelenin,az kendinize gelin! açın 16.yy İngiliz tarihini, edebiyatını okuyun bir güzel. bir sürü ünlü yazar,şair Sir var, hayal dünyası süper geniş Shakespeare amca var, sonracığıma aşifte ama olsun Elizabeth I var, hah işte takılın az oralarda yemin ediyorum şahane şeyler çıkaracaksınız bak. siz bi yapın, yapın en büyük müşteriniz ben olucam. iliğime kemiğime kadar sömürün sonra varsın olsun. ama nolusunuz artık kendinize gelin yea. ( hadi azıcık yardım edeyim key parçalar : akıllıca kullanılacak dantel detaylar, krem-koyu yeşil,bordo,koyu mor şahane renkler, göğsü harika gösteren cici elbiseler. dramadan fırlamış gibi durmayalım diye azıcık modernize edebilirsiniz tabiy. hadi canlarım) 


** facebook, twitter derken bir de şimdi formspring çıktı.herkes ne meraklıymış yahu böyle gizliden gizliye sorular gelsin, cevaplarla enteresan seyler çıksın ortaya,bir ekşin olsun demeye. hayır bi de sorulan sorulara bir kasım kasım cevaplar veriliyor, al çekirdeğini çitleyerek izle. az buçuk mim gibi, ama mim daha samimiydi. sıradan insanların sapıkca star rüzgarında dolaşmasına önce sen sebep oldun facebook! sonra hepimiz demeçler verir gibi anı anına yaptıgımızı ettiğimizi sıçtıgımızı bütün net alemine yetiştirir olduk, şimdi de soru sorulsun biz de kahvemizi yudumlarken röportaj verir gibi cevaplayalım, iyice kendimizden geçip çıldıralım diye formspring var. bunun biraz ötesinde imza günleri düzenleyip, yoldan geçenlere öpücüklü fotoğraf dagıtmak var. korküyürüm anne! 


** uzun yazınca da " amaaan çok uzunmuş " diyip okumuyosunuz olm biliyorum ben içinizi, ben de öyleyim çünkü ahaha. tamam o zaman şimdi dağılalım, yine buluşuruz. buluşma saatini, yerini ben bildiricem bi ara.


muç muç. 


ps: çemkirip yerden yere vurdugum kıyafetler sezonda abuk subuk fiyatlarla satılırken, indirimlerle pazar fiyatlarına düşen dandik kuntik markalara ait olup, dergilerden dokunabildiğimiz markaların bu durumla istese de uzaktan yakından alakası yoktur. bir Chloe, bir Anna Sui ya da gönlümüzün sultanı Chanel candır, uğrunda can verilesidir. oyhh...