31 Mart 2009 Salı

behind the curtain, i'm just a fool


hoopp! dur orda! evet evet tam orda! lütfen bir adım daha atma. bu mesafe ikimiz için de yeterince güvenli ve huzurlu. ve ben bir süre, bir süre daha, hatta epey bir zaman daha bu şekilde kalmak istiyorum.

hayır bana nedenleri, sebepleri anlatma. unuttuğum kelimeleri (ni) arka arkaya sıralama. "ve artık sıradansın" seviyesine günler gecelerce zihnimin arka bahçesinde kazı yaparak, bazen gömerek bazen de yas tutarak ulaşmışken, yapma!

hayır bu sefer tutmaya çalışma beni. ben gerçekten iyiyim. anlamını bilmediğin iyi olma hallerindeyim. tek istediğim yine susman. sadece susup "uzaktaki"ni oynaman. elinden gelenin en iyisi hani.

kaçabildiğim anları zamanında biriktirmeliydim, ihtiyacım oldugunda cebimden çıkartıp ortadan kaybolurdum. ama hayır, çoğu şey gibi bunları da tüketmişim keyfimce. tamam ben bundan da pişman degilim. (evet al vurguyu üzerine)

şimdi ben artık sana daha önce gözlerini görmemiş biriyim. sesini duymamış, elini tutmamış. sen de benim kokumu bilmiyorsun, beni o otobüste hiç öpmedin, saçlarımdan bihabersin. ne uzun gece muhabbetleri, ne dibi gelmeyen votka ne de istanbul. artık hiç birşeyi hatırlamanın zamanı değil.

kal orda.

kristal kırılganlıgında değilim ama kal orda. bu krallıgın sınırlarını çizene kadar uykusuz kaldım, çocuklar gibi ağladım , gün ışıgından, umuttan, mutluluktan, hayallerden, her şeyden! kaçtım! ama başardım, tek hükümdar benim artık!

şimdi lütfen sessizce kal orda.
çünkü ben repliğimi çoktan unuttum bu 3 perdeli dramada.

29 Mart 2009 Pazar

şans ve marlene insanı

ah ben bunu hep yapıyorum!

deniz kenarına spor yapmak için gitsem bile (romantik düşüncelerle elele aylak aylak yürümenin adı spor oldu ehah) dönüşte ceplerim taş dolu oluyor. deniz kabuklarını geçiyorum, onlar da aynen mum sapıklıgım gibi. salonun ortasına sezlong koysam o kadar deniz kabugunun yanında kimse de "bu ne yahu "demez. salonun geri kalanıyla uyum içinde yaşar gider. her seferinde "aha bu şanslı taşım, kesin süper şans getircek hissediyörüm" diyerek cebime doldurduğum taşlarla burdan sofya'ya gidebilirim. gidiş-dönüş garanti olur hem. hayır, bir yere gittiğim de yok, evde çeşitli boy ve ebatlardaki cam objeler içinden bakıp duruyorlar yüzüme.

efenim, şu şans getiren taş/kolye/yüzük vs meselesine bir kaç sene önce bulaştım. içinden buram buram aşk, şans, mutluluk, umut taşan filmlerde,kitaplarda olur yani hani, esas kızımız mutsuz halde sahilde yürürken gözüne bir taş takılır, taşı alıp cebine koyar ve her şey bir anda peri çubuku değmiş gibi değişir. ya da 2.el şeyler satan bir yerden eski bir yüzük olur bu mirikıll şey. hiç olmadı hediye gelen ve devamlı taktıgı bir kolye. gülmeyiniz ama bunların hepsine sahibim. yani sahilden topladıgım taşları geçersek, eski püskü yerlerden aldıgım bir dolu dandik, işe yaramaz "ama bu sefer hissediyorum lan"diye umutla aldıgım yüzükler de, kutuda bekleyen 3247 tane kolyeye ragmen babamın hediyesi olan kolyeyi severek all-time takmam da bundan. şans getircek derken bir gece uyurken hıkk diye boğulucam gerçi.

benim gibi şanslı taş, ot, bok peşinde koşan insanın el altı kitabı olarak çekim yasası der ki :
ey dandik şeylerle evini panayır alanına dönüştüren insan evladı! evren boşlugu sevmez, illa da doldurucam diye bir şeyler gönderir ve bu hayatınızda ummadığınız şanslar, güzel şeyler olarak belirir! bu sebepten fazlalık olan her eşyayı veriniz, evinizden uzaklaştırınız. teoride şahane, uygulamada foos! ayrıca benim gibi 18 tane favori kupası olan insana söylenecek laf degil bu sayın çekim yasası. "2 tane kupanız olsun " nasıl bir laftır ? şıraakk diye inen tokat gibi? 4 tane bırakıncaya kadar hayatımın aşkı ile sokakta teğet geçeceğim bunu mu ima ediyorsun şakacı çekim yasası he? ( hayatımın aşkını sen alsan da, 10 kupada daş gibi kariyer üzerinde anlaşşsak?)

tamam da o kadar deniz kabuğuyla,dandik yüzüklere, taşlara ne olcak lan?? :S
(bahar da kapıdayken ben bunu bir düşüneyim)

p.s: 3 gündür osmanın düşen 2 dişiyle ugrasıyorum.atsam mı? saklasam mı? ahaha yok bunların şansla alakası yok. (tur yani. ee sanıyorum. huumm..yani belki biraz..napsam :/)

p.s: şans bilekliği mi? dayanıksız onlar yahu, 1 senede banyo darbelerine dayanamayıp can veriyorlar. doğal taş bilekliklerimi de vericem hayrıma ona buna.

p.s: ve fekaat joker kartına olan inancımı sürdürüyorum. bir gün elbet sahibini bulacak. (şifreli cümleler yazarı olarak marlene )

hııamm, çilekli milka tadında uykular olsun!
si yu.

28 Mart 2009 Cumartesi

5 araç-2 turist-bir dede ve bir kedi?

kendime notlar silsilesi :
nambır van: bir daha asla bir kediyle yolculuğa çıkma. çıkmak zorunda kalırsan arabası olan birilerine haber ver ya da babayı vizzzki getirtçem ben sana diye kandır ve osman arabanın içinde dört pati koşarken arka koltuğa yayılarak,yolun tadını çıkar!

nambır tuu: kediyle vapura binme, "konak"ta inme-hatta izmirde oldugun zaman içinde oraya bir daha ayak basma.

nambır trii: otobüste yanına oturan yaşlı dede " buralar hep tütünlüktü eskiden" derse "şaka mısınız?" bakışıyla poahahaha diye gülme. alınıyorlar.

nambır forro: seninle aynı tatil beldesine gitmeye kasan turist gördüğünde binmeleri gereken otobüsü ve saatini söyledikten sonra koşarak uzaklaş.lanet hakiki öz londra aksanı ile konuşuyorlarsa hiç oralı olma, rus gibi davran. (nooo eennngllieeshh)

ööhöm! oy vermek önemli bir iş, veriniz, tembellikten dolayı vermeyecek olanlarınıza verdirtiniz, bir oydan nolceeek yeeaa diyip es geçmeyiniz! ara sözü ile selamlıyorum hepinizi. bu satırları baba evinde, mis gibi kahvaltı üzerine sütlü kahve ve çikolata tüketerek yazıyor olmam bile, zihnimi dün yaşadıgım kaostan kurtarmış degil.niyçün? devamı hemen altta.

ya arkadaşım alt tarafı 2,5 saatlik mesafeye gittim ama rahat olsun diye aktarmasıdır, beklemesidir, turist rehberliğidir, kedi ciyaklamasıdır resmen 6 saat yol gitmişim gibi sefil oldum yollarda! yok yok kedi-köpekle, çocukla ve mızmız insanla yolculuğa çıkılmaz! çıkılmayacak! malumunuz, osman'ı terkedip giden hain ökkeş sebebiyle, kocasını kaybetmiş, kendini evladına adamış vefakar ana hissiyle yaşıyorum son 1 aydır. aman oğlum,yapma oğlum, mama ye oğlum, poponu silelim oğlum, gel başıma mıç oğlum diye diye geldiğim noktaya ben bile şaşıyorum. hele osman bazen fokuyla türlü ekşinlara girdiğinde gözlerimin dalıp dalıp " ahh oğlunun büyüdüğünü göremedii raamettliiii, kadersizzz yevvrrıımm, guuuzummm" diye az sonra lilliliili şeklinde kendini yerden yere atacak olan acılı kadın triplerim tadından yenmiyor.

bu oy verme için osmanla 3 güncük tatilimsi kaçamak yapalım dedim.demez olaydım. daha önce kedili yolculugum evden vete kadardı ve gayet zevkliydi. yol boyunca bak osman bu kuş, bak bu çocuk bu da ağaç diye diye gidip gelmiştik. gayet sevindirik olmuştu o da, otobüse binince işkence yapılan heyvan moduna gireceğini bilemezdim tabiy.

rotamızı çizdim ve tahmini varış saati ile kendimi yollara vurdum. belediye otobüsüne bindikten 7 saniye sonra osman yüksek sesle miyavlama denemeleri ile sahnede yerini aldı. bu durum çok boktan! bir anda bütün otobüs pür dikkat size bakıyor sanki çocugunuza kötü bir şey yapmışsınız gibi. sepetin tüm agırlıgına ragmen ayakta kucagıma aldım, burdayım oğlum diyorum, seviyorum, ayh korktu korktu diyorum yok!! miyavlaması durmuyor! eskiden otobüslerde ağlayan çocuklarını susturamayan annelere "nasıl anne bu yaa" derdim, aha da kapak oldu bana. "bakamayacaksan yapma" "genç anneler hep böyle hep" "yazık çoçuğa cıkcıkcık" sesleriyle kuşatılmışken iskeleye attık kendimizi.

karşıyakada oturup vapura yılda 2 kere binen bir ben varım biliyorum. sevmiyorum vapuru yahu, tutuyoree! :/ ben kendi mideme söz geçiremezken bir de osmanla vapura binmem yolun kalanının ne şenlikte geçeceğinin demosuydu. güya ona moral veriyormuşum gibi sevip durmam, sakin ses tonu ile telkin edişlerim tamamen kendim içindi evet! bu senelik vapura binme kotasını da bu şekilde doldurmuş oldum, seneye görüşmek üzere!

aradaki taksi mevzusunu [ yoldur kedidir gerilmiş olan bünyemin en sonunda çatlayıp takside "aaa ama bu kadar da olmaz!" diye ufak çaplı bir krize girmemi] atlıyorum ehaha. hem taksiciye ettiğim küfürleri hatırlayıp kızardıgım için hem de ergen tribi bu diyen bazılarınızın bu güzel güneşli cumartesi günü kafasını gözünü yarmak istemediğim için. single anne/baba olduğunuzda öpeceğim sizi.

ağır aksanlı turistler ve dede olayına hiç girmiyorum, dilerim 2 türü de bir daha sadece belgesel kanallarında görürüm.

huh! yüksek gerilim hattından yazmak ne zor işmiş yareppim. odamın kapısına burnunu dayayarak hırff hırff yapan bir köpek ve kucagımda kapıdakine nispet yapar gibi mırr mırr gerinen bir kedi ile bu yazıya noktamı koyuyorum. dilerim önümüzdeki 2 gün daha ilişkilerini bu saygılı seviyede ve karşılaşmadan sürdürürler!

bonne journée!

26 Mart 2009 Perşembe

köleeaj

trinkkk trinkkk! you have got one message!

ehaha yok len mesaj neyim yok. hepiniz sıcacık yataklarınızda maceradan maceraya koşarak ( ama aranızda rüyasında manhattanda cosmo içeniniz varsa şu dakka gözüm değer, üzerine dökülür söyleyeyim) mışmış uyurken , ben burda william blake şeyetmiş gibi pc basında siteden siteye zıplıyorum. (01:59-o alttaki saat yalan bu arada) begendiğim cici şeyleri sandığa koyuyorum, dursun lazım olur eheha.(napim çeyizim yok benim. benim hiç çeyizim olmadı abiler,ablalar! ben acılarıınnn çoçuuguyum-tam burda müziği hissedin lütfen)

temem bak,kıyamadım uyandırmıyorum.
haydin bonne nuit!


p.s: fötöyü ekleyince bi daha baktım da koca arayan kızın el ilanı gibi olmuş yeminne. yeni bir iş kapısı doğuyööör!! yap kolajı, yaz altına müstakbel gelinin bilgilerini,dagıt sokakta. tabiy, teknoloji ve design kısmet bekleyenlere de gitmeli. (patenti beniim laaannnnn!)

25 Mart 2009 Çarşamba

shame on you little bourgeois!


bu başlıktaki ünlemli kınama bizzat kendime.ofistir,designdir, workstationdur (ilerdeki günlerde açıklayacagım hepsini tekk tekk) web dünyasında kah uçarak, kah daha akıllıca tasarımlar bulayım diye dolanırken denk geldim http://www.freerice.com/ sitesine. (uuh ironiye sağ yap gel) Sitede ilgi alanlarına göre sorular var ve her dogru cevapta açlıkla mücadele veren insanlara 10 adet pirinç bagışlamış oluyorsunuz. sizden para çıkmıyor tabiy, sponsorlardan çıkıyor. yenilmediğinde çöpe dökülen pilav (köpeklere verin çok seviyorlar) ve her dogru cevap için 10 adet pirinç.. hım..gün içinde feysbuk oyunlarını oynarken bu siteye de göz atıp bir avuç pirinç yardımında bulunursunuz belki?


p.s: yoksa bu siteyi biliyordunuz da bu zamana kadar beni dürtüklemediniz mi hımm??
p.s: bunun gibi başka siteler de vardı (hungersite vs) ama nedense oturdugum yerden bir tıkla yardım edebilme lüksü biraz havada kalıyordu. edebiliyoruz sanırım? ( evet bilgisizim bu tür konularda)

gute nite all.

23 Mart 2009 Pazartesi

al-tüket-at

hımm..açıl susam açıl değil de dökül fasulye dökül modundayım bugünlerde. "anlam veremediklerim" listeme bir kaç madde daha eklendi ve ben bundan pek memnun degilim.
bütün bu koşturmaca içinde durup "boktan lan bu" dediğim şeyler vardır. önce dikkatimi çeker, sonra bu cümleyi söylerim, vişneli pasta yemişim gibi memnuniyetsiz bir tavırla kaşım kalkar ve üzerinde daha fazla düşünmeye gerek duymadıgım ama yine de bir yerlerden kurtlandırdıgı için "anlam veremediklerim" listesine ekler, konuyu kapatırım.
bazen köşeden, kıyıdan kafalarını uzatıp durur bu liste elemanları. keyfim kaçıyor böyle anlarda. çilekli milka da , dönüp duran şarkı da işe yaramıyor. "ya çözüm bul ya boşver ama debelenme ikisi arasında" kitap cümlesini tekrar ediyorum böyle anlarda.
bu listenin yanına "gereksizler tenekesi" de koyacagım yakında. ve uzaktan basket atışları yapacagım.daha fazla yere ihtiyacım var zihnimde. nisan kapıda.

****
gossip girl tarzı arkadaşlıklarda ( pek moda ya-yıllardır hem de! yareppim sabır) "sevmek-sevmemek" arasında bir kaç phase daha var bence. hoşlanmak-hoşlanmamak gibi degil ama. daha çok "sever gibi görünüp sevmemek" " sevmediği halde arkadas olmak", "sever gibi görünüp kıskançlıktan gebermek" " sevmediği halde yüzsüzce konuşmaya devam etmek" ve dahası.
doğdugum gün hastanedeki tek kız bebek olmamın üzerimde herhangi "doom" tarzı bir etkisi var mı bilemiyorum ama hayatımın çogu zamanında en yakın arkadaslarım hep erkek oldugu için , itiraf etmeliyim ki bir süre hemcinslerimi ve birbirleriyle kurdukları ilişkileri, çevrilen dolapları anlamaya çalıştım. onca kaotik durumdan çıkardıgım belirgin sonuç : bir kadının bir kadına yaptıgına ( en fenası da arkadaşım dediğine) erkekler arasında pek sık rastlanmıyor. (20li yaşlarda başlıyor bu garip durum) misal , ben hiç bir erkeğin arkadasım dediği adamı, dısarı çıkarken hoş görünüyor diye tırnaklarını yiyerek kıskandıgını görmedim ya da arkadası kullanıp da aynı kokmasınlar diye parfümünü sakladıgını. ayrıca bir kadının başka bir kadının başarısını hazmetmesi ve kutlaması kolay bir şey degildir. 3 tane erkeğin biraya geldiğinde tanıdıkları diger erkekleri çekiştirmeye bayıldıgını hiç sanmıyorum. genel olarak erkeklerin kadınlara göre daha net olmalarını seviyorum. bir erkek arkadasının göbeğine gözlerini dikerek birşey ima etmez, pat diye söyler olum hayvan gibi oldun diye. eger bir adamı arkadas olarak sevmediyse kasmıyorlar, belli ediyor ve yüzsüzce arkadaşmış gibi davranmıyorlar.toplandıkları zaman çıkan onca gürültüye, yerlere dökülen cipslere, dizilen boş bira şişelerine ragmen süper egleniyorlar.meraklı olmamaları, neymiş neymiş diye etrafta dolanmamaları da takdir edilesi.tabi başka konularda erkeklerin de kadınlar gibi illa ki üstü kırmızı kalemle çizilesi özellikleri olabilir ama arkadaşlık konusunda oyum erkeklere : 10 üzerinden 8. kadınlar, üzgünüm ama bu puana ulaşmak için o küçük, sevimli egolarınızı makyaj çantanıza kaldırmanız (mamız-mam?) gerekiyor.

temem bu kadar :) daha fazla yazarsam hemcinsminslerim tarafından "haiinnnnn" diye damgalanacak ve bir daha meengo'ya sokulmayacagım ahhaha! (saçım başım yolunmasa bari ehuh)

p.s: sex and the city vari arkadaşlıgın tutkunu olarak tabiki de kadınlar arkadaş olamazlar demiyorum, deneylediğim bazı şeylerden yola çıkarak kendi adıma böyle çizik çizik sınırlandırdım.keyfim istedi yaptım!
p.s: kalabalık kadın gruplarından tırsarım ben, en ideali mis gibi, eli yüzü düzgün,nur yüzlü 3 tane yakın kız arkadaştır. (denendi, onaylandı)
p.s: offf o degil de, bir ara toplaşıp maç-bira yapsak, ben anlamasam ama yine de çok eğlensem sonra da counter neyim oynasak yaa? nasıl özledim :/
p.s: gogoş, ay lüv yü.

18 Mart 2009 Çarşamba

riding in cars with boys


yok ben değilim arabalarda erkeklerle fingirdeyen, Drew kızımız. Film 1960lı yılların amerikasında, 15 yaşında hamile kalan diğerlerinden zeki bir kızın iç daraltan hikayesini anlatırken, insana "lan allahtan en azından üniversiteyi bitirdim" diye düşündüren bişey. ( en azından kısmı önümüzdeki 10 yıla ait kişisel bazı endişelerimi vurguluyor, fekat ben bile kendime itiraf edemiyorum na burda bile) Çünkü kızın üniversiteye kapak atma sevdası yedi bitirdi beni film boyunca. 2001 yapımı olmasına ragmen bu akşam seyredebilmemi tabiki de cnbc-e romantik salı kuşagına borçluyum. benim gibi film seçen( ya da çogu zaman seçemeyen) film özürlüler için iyi bişey bu romantik salılar.

Drew all time hırçınlığı, minnacık çocuga adammış gibi sorumluluk yüklemesi ve ergenlikte kalmış hali ile çogu zaman saçından sürüklenesi ama fındık burnu kurtarıyor kendisini. Eroinman eş rolündeki Steve Zahn içimi cızır cızır ettirdi çoğu yerde. Minnacık çocuğumuzun küçüklük halleri yenilesi. ehh nede olsa büyümüş hali Adam Garcia (L). oyy bak şimdi gece gece..dudakları güzel erkeklere 8, Adam'a 10 nümera veriyorum.Diğer rolleri de yazarsam film eleştirmeni neyim gibi hissedicem, hiç gerek yok. Çoğu blogçu hakkıyla yapıyor zaten bunu engiiiiin ve deriiin film kültürleriyle. Ayrıca yine bir çogunlugun "aman feezla sıkıcı ve klasik" diyerek popo çevirdiği bir film olduğu için tadı bende kalsın, çok dagılmasın daha iyi. (cümleyi yazar yazmaz çilekli milka yiyormuş gibi hissettim bi anda)

hah ne diyordum? finalde verilen şarkıyı bir de baba-kıza söylettiler ya, orda dedim gidip bakayım nete neymiş ne degilmiş diye. şarkının melodisi şahane degil ama sözleri boktan moduma az daha 1 damla gözyaşı düşürecekti derken sieeeee çektim kendime, çimdirdim kendimi dellenme gece gece diye.
ama şuraya şarkıdan 2 satırcık yazmazsam uyuyamam yeminnen :

" when i feel blue in the night and
i need you to hold me tight
whenever i want you
all i have to do is
dream dream
dream dream dream... "



hımm, then let's dream?

peeah!

gute nite all :*


("she did everything wrong, but got everything right "da kıskanılası bir motto be)

17 Mart 2009 Salı

not today honey


" one day I’ll grow up, I’ll be a beautiful girl,
one day I’ll grow up, I’ll be a beautiful woman..

but for today I am a child,
for today I am a boy
today I am a child,
for today I am a boy.... "



(thanks to god, the blog is closed today. come back later , danke )

15 Mart 2009 Pazar

olmadı yar!



insanın durduk yere kurtlanması ve bişeyleri çomakla deşmesi hoş degilmiş, ben az önce bunu gördüm!
bizzat eşindim ve yaklaşık 3 aydır takmadıgım piercingimi kutusundan çıkarıp takmaya çalıştım. neyin gazına geldim bilemiyorum, kendimden sıkılmış olabilirim.zira piercingi de dövmeyi de yine böyle sıkılgan anlarımda ateşlenip anında karar verip yaptırmış idüm. hayır, gazlanacak yaşı geçtim diye düşünmüş ve aynen yaptırış dürtüm neyse onu hissederek çıkarmıştım mereti.

fekat!! hemen kapanmaz sandımdı yahu. alttan girip üste çıkıcam azmiyle deşerken kaşımı da şişirdim ve şu anda tek umudum dna-age kreminin işe yarayıp beni acıdan ve şişlikten kurtarması.

bu pazar'ın malı olarak kendimi seçiyor ve bir zamanlar öpüşüp koklaşarak ayrıldıgınız piercinge geri dönmeyiniz diyorum. aha da böyle ucundan hayko gibi dolanırsınız vala.

iyi pazarlar.

p.s : arayan olursa yokum, ibreti alem şapkamı taktım, köşede tek ayak üzerinde duruyorum.

14 Mart 2009 Cumartesi

what's on your mind?

hemen burun kıvırmayın yahu! insanlıgın ortak derdi olan şu feysbuk sorusuyla dün geceden beri burun buruna gelmekten, bunu düşünür olmam doğal diyörüm sevgili okur. ya da okur gibi yapıp okumayan okur. arada başını uzatıp ne yapmış diye bakayım diyen okur da olur, neyse ne, bölmeyiniz beni anlatacagım önemli şeyler olabilir!

ahah yok yok. bu yer yer yagmurlu, bazı bazı güneşli güzel cumartesi ögleden sonrası "what is on your mind" kıvamındayken kucagımda osman'ı mıncırarak yazabileceğim en önemli şey : "eski dostlar her daim sevilesidir, eşşeklik yapsalar dahi affedelim ve onları yeniden bagrımıza basalım" şeklindeki duygu yüklü cümledir.

haa aklımdan geçen sadece bu mudur, nayır nolamaz nope! uzun uzun cümleler ve liste liste yapılcak edilcek hedeleri var. ama şimdilik hepsini az öteye itekliyor, annemin gizli tarif dolabından aşırdıgım ve benim gibi birine "kereviz" yedirebilen o meeciikıl salatayı yapmak için mutfağa koşuyorum.

p.s: fotoğraftaki modla alakam yoktur, hanım kızı pek sevdim yeşillik olsun diye ekledim.
p.s: panik yok! akşam yemeğine daha çok var pek sayın wak :)

11 Mart 2009 Çarşamba

silence is easy..it just becomes me

"everybody says that they’re looking for a shelter, got a lot to give,
but i don’t know how to help...
i should just let it go,
till they learn how to grow,
and how to liberate...
silence is easy,
it just becomes me..
you don’t even know me!
why do you hate me? "


bir kaç gündür otobüs beklerken, mutfakta hangi kupada çay içsem diye karar vermeye çalışırken, salakça pencereden dışarıya bakarken, elimde çayla kitaptaki satırlara dalıp gitmişken, telefonda konuşurken, üşüyerek yürürken, uyumadan önce..." silence is easy,it just becomes me!" aynı cümle...dön dön dön..ama dönme!! artık dönme! tamam hadi bu son 4574. dinleyişim olsun seni? sonra usulca git diğer sarkılara katıl.bir süre de orda kal?

hayır, kırmızı başlıklı smirnoffla göz göze gelmekten ben yoruldum, meret bana mısın demeden kesmeye devam ediyor...pes edip gece yarısı mutfakta,tam oracıkta aceleci bir parti verirsem sorumluluk kabul etmem, uyarıyorum sizi sayın smirnoff!

truth or dare??

buyur bakalım, şimdi sıra sende..

10 Mart 2009 Salı

sticky one

" ayağımda topuklu ayakkabım olmayınca kendimi kadın gibi hissedemiyorum kızım, mutlaka giymem lazım "

yaklaşık 3,5 saattir koşturmaktan ayaklarım acıyordu ve acıyan ayaklarımla ehliyet sınavında eğitmenin ısrarla tekrarladıgı "ayağının altında yumurta varmış gibi düşün, kırmadan bas frene" zılgıtını yemediği belli olan asabi şöfürün fren darbeleriyle ordan ordan savruluyordum. elimdeki torbanın içinde duran kedili su bardagımla beraber küfrettik şöföre. işte bu kıvamdayken dibimde sevgilisine yapışmış halde dikilen kızdan yukarıda girizgah görevini üstlenen cümleyi duydum.

otobüste vır vır konusan insanları sevmiyorum. bunların da çeşitleri var zaten. erkekse ve kestiği kız varsa muhabbet iyice uçuyor, o durakta inin ve aktarma alın derim ne de olsa beleş. [abii geçen yaz ne karı götürdüm antalya'da ya (cidden duydum bunu ben)] , kızların ki daha garip. nispet yapa yapa sevgilisini öven de var, dogum gününde sevgilisinden aldıgı hediyeyi anlatan da, mız mız mızlanan da. sonuç : otobüste vır vır konuşmak yasaklanmalı. hele dersten çıkmış çılgın lise gençligine dayanabilmek :/ (evet aynen böyle oluyor yüzüm) yeni nesil cenevar gibi geliyor meşallah!

2 hafta önce gece alsancaktan dönüyordum. zaten beynim müzikten sallanmakta, sigara dumanı üstüme basıma daha fenası cigerlerime sinmiş, votka da ben burdayım diyor, uslu uslu evime gidip uyuyasım var fena halde. böyle gecelerde koltuga oturup, kendinle sarmaş dolaş olup uyku moduna girmek ne güzeldir. yol boyunca kestirir durursun, 3 durakta bir gözünü açarsın, hele bir de basını koyabildiğin omuz varsa üfff süper keyif. heh evet tam böyle düşünürken otobüse "üniversite 1.sınıf " 2 kız 3 oğlan binince huzurum aldı her şeyini çekti gitti. "ot içiyoruzzz bizz ehahahauhhaaoaoo" temalı konuşmaları yüzünden 20 dakikalık yolda 9547 kere oldugum yerden fırlayıp önce " yaa eve gidince çevirelimm abiiğğ yetmedi yaaaaa" diyen kıza, sonra da " evet kızıaam ama berkleri çağırmayalım bu sefer bize kalmıyooöğ " diyen kıza kafalama dalmak, tokat manyagı yaparak ot öyle değilll böyleee içilir diye yerlerde sürümek istedim. çocuklara da bir şeyler yapasım vardı elbet ama kızlardan sıra kalır mıydı bilmiyorum. ( nefret kusss ehahah) sevmiyorum lan bu muhabbeti ama heyecanlı gençlik ot içiyörüzz biz diye bagırmayı karizmatik bir şey sanıyor ne edelim.

yaw ne yazıcaktım te nereye geldi konu. işte şu yukarda yazılmış olan cümleyi duyunca istem dışı gözlerim kaydı kıza. en fazla 19 yaşında bir gossip girl kızı. saçı, elinde tuttugu kadın çantası, topuklu ayakkabısı.. yok yok ergen kızların kadın olma çabalarına sokmayacagım burnumu ama söylediği şeye takıldım ben. "kadınsı hissedememek " "topuklu ayakkabı zorunluluğu" "benim pembe converselerim" " ee ben neyim o halde?" aklımdan geçenler bunlar oldu o anda. hoş 10 kişiye sorsak 9 u da benden kaç yaş küçük o kızın daha kadınsı durdugunu söylerdi eminim ama yine de bunun topuklu ayakkabıya bağlanma durumunu anlayamadım ben. ya da yıllardır super stardır, babettir, conversedir rahat eden ayaklarım arada bir giydiğim topuklulara karşı bende böyle bir anlayamama durumu yarattı, onun arkasına saklanıyor. iyi ama kadınsı hissetmek illa memeleri dısarıya salarak, çatal göstererek, ayakları felç ederek ya da bacak açarak olmamalı..kadınsı hissetmenin ne gibi yararları var onu da bilemiyorum hoş. ya da bu hissedilen şeyi başkalarının gözüne gözüne sokmanın manası? kendi kendine hisset geçsin ?? hımm.... "paylaştıkça artan tat " bu mu lan??

eahh...gece gece elin gossip girl kılıklı kızının kadınsı duyguları beni germiş olmalı. bugün bakıp bakıp durdugum topuklu ayakkabıların da suçu var! hepsini paket halinde dolaba kaldırıyorum, bir ara şeyederim..

gute nite all,
xoxo!

8 Mart 2009 Pazar

teppik


" yemek üzeri şöyle mis gibi kahve içsek " gazına gelen ben ( pazar rahatlığından olsa gerek) kendimi bir hışım attığım mutfakta " bulaşık suyu " kıvamındaki başarısız 3 denemeden sonra , gugıl amcadan yardım istedim.
köpüklü kahve yapamayan kazma bir insanım. aldıgım tarifleri ( sanırsın hünkar beğendi yapıyorum yarebbim :/) sırayla denemeye gidiyorum şimdi. bu da olmazsa anneeaaaa diye yardım çığırması içinde tepinebilirim mutfakta.
ayrıca yeri gelmemişken söyleyeyim , fazla meraklı kediyi de (osman'a laf dinletmek?eeahh!) insanoğlunu da sevmem. hele ki fısır fısır dedikodu yapan insandan zerre hoşlanmam, antenlerimle anında algılar, horoz gibi tepeler, tavuk gibi üzerine kuluçkaya yatarım.
bol köpüklü bir pazar akşamı dileğiyle esen ve sakin (!) kalınız.

6 Mart 2009 Cuma

eksik kalmayınız tabiy


aha da feysbukun cukka olarak kullanım amacına oturdugu an!!
ilkokul arkadaşlarının patarak patarak birbirini bulmasından söz etmiyorum elbet, o çok normal, ilkokulda o beyaz yakalı, kurdela kafalı bir safçık oldugumuz dönemde, baktıkca içimizin gittiği, silgimi istese de versem (only silgi ) dediğiniz, hoca aynı gruba verdiğinde kalbinizin takla attıgı o yakışıklı harika ilkokul aşkınızın sizi yıllar ve yıllar sonra bulup eklediği andan bahsediyorum.

ve fekat!! gelen mailde "x.. x..." sizi ekledi yazısına bir anda hööeee olan kendim, merak içinde ilkokul aşkımın ( platonik-bendim plato olan evet) yeni halini görmek için confirm yahu confirm!! diyip profil fotosuna baktıgım anda zirinnnkkk sesi ile hayatın bir gerçeği ile daha sarmaş dolaş oldum. ilahi adalet de denmesi mümkün olan durum kesinlikle " ayh kapat kapat sayfayı bu ne bee, ne olmuş güzelim çocuk" ünlemiyle kıvrılan dudaklarla onaylandı. hof..geçenlerde aynı şeyi ortaokul aşkım için yaşamıştım, yeni yeni atlatıyorum derken olana bakın hele yaw.. burdan feysbuk camiasında fink atan, uğrunda bir zamanlar kalbim ağzımda dolandıgım tiplere seslenmek istiyorum! (bilemiyorum rakamı tabiy, azcık ayran gönüllüyüm sanırım) arkadasım eger yumurta gibi bir çocukluktan sonra kıllı mıllı bir şeye dönüştüyseniz, parayı vurup jiplerin tepesinde sarı bebeklerle fotoğraf çektiriyorsanız ( vardı buna benzer birisi ondan diyorum), saç sakal karıştırıp hiippiiooee olduysanız rica ediciğim bulmayınız beni! hayır, adımı da antik kuntik bişey yaptım ki ben gönlümce ekleyeyim eklemek istediğimi, istemediğim beni bulmasın diye ama ortak arkadaş olayından yine bitlendiriyorsunuz insanı. leydi ruhum kurusun "ignore! lan siee "de diyemiyorum bazen. ( evet dikkat ettim, çirkinsever kızlardanım ama bunun da sınırı var elbet! ) bu yüzden yormayın evladım beni. ayrıca ilkokuldaki o kahverengimsi sarımsı saçlı, soluk tenli, üstü çilek desenli muz çoraplı kız olmadıgımdan (şükür) "aaaa ne kadar değişmişsin" ünlemlerinize "yaa tabi yıllar geçti" klişesiyle cevap vermekten sinir geldi.

an itibari ile kelime kotamı doldurmuşum, bıdbıdlanmak istediğim içinde bol uçuşan terlik (hoopp kafaya! evet evet sana diyorum kıskeenççç ) geçen bir yazım daha olacaktı fekat koltukta yayılıp, süt ve karamelli çikelata ile daha mutlu olacagım.

hayırlı cumalar, alkollü cumartesiler, tembel pazarlar olsun efenim.

baş baş.

p.s : fötö mankeni osman paşa

2 Mart 2009 Pazartesi

let's disappear again


"ellerimi 3 kere çırptığımda görünmez olacağım! ve ellerimi yeniden çırpana kadar öyle kalacağım.."
"ya ben? ben ne olacagım?"
"sen beni bulmaya çalışacaksın "
"peki ben neden görünmez olamıyorum?"
"ikimiz de görünmez olursak oyunumuzun ne anlamı kalır?"

kaybetmek, kaybolmak, bir anda yok olmak sonra yeniden bulmak ya da öyle sanmak ve yeniden ellerini 3 kere çırpmasını izlemek..
sıkıldım bu oyundan.kaybettiğim şeylerin kokulu silgi, aptal bir çorap teki ya da bileklik gibi şeylerin olduğu zamanlara geri dönmek ya da ellerini çırptıgında kaybolanın ben oldugu yeni bir oyun oynamak istiyorum.


1!
2!
3!






(oldum sanki....yine de açma sen gözlerini..)