27 Ekim 2010 Çarşamba

me versus you, no limits *

                                                post görseli olarak marlene insanı. taa kendisi


^^ bu sabah çok accayip bişey oldu. kapı çalmadan az önce rüyamda kargocubey amca gelip parfümümü bırakıyor, bi heves saldırdığım paketin içinden erkek parfümü çıktığı için adamın arkasından pijamalarımla koşuyordum apartmanda.(adam napabilecekse?) şimdi böyle bir rüya üzerine kapının çalması ve aşşağıdan "kargoo" diyince adam "hasss" hissi geliyor insana. titrek parmaklarımla kimliğimi verip paketimi aldım. masanın üzerine koyup bir süre bakıştım. "ertelemenin faydası yok marlene hadi cesaret!" diyerek sakince açtım paketi. parfümle gözgöze gelip yanına strawberrynet tarafından bırakılan hediyelerle oyalandım biraz. sonra sabırsız tarafım ağır bastı ve şişeye daldım ahaha. bu siteden ilk alışverişim olduğu için şu anda tek kaşım havada, tende kalış süresini durup durup kendimi sapık gibi koklayarak test ediyorum. kendi omuzunu öpen insandan bir tık gerideyim yani.


^^ "insanın kendine yabancılaşması" neymiş bu zamana kadar bilememişim meğer. böyle derin mesajlı gibi afilli görünen ama alt metinde sadece " yıllardır tırnaklarımı yedim durdum ama artık braketlerden dolayı değil ellerimi ağzıma götürmek, ekmek kenarı bile yiyemiyorum lan!" anlamı taşıyan bir cümle kurduğum için kendimden tiksindim şu anda. özet olarak tırnaklarım uzayınca "her daim ojeli cici kadın elli" bir insan oldum. annem ve alıp alıp kenara koydugum ojeler çok mutlu, ben değilim. çünkü anında yüksek topuklu ayakkabı giyip, çantayı dirseği kırılmış gibi taşıyan kadın tribine girdim. ne olursa olsun içimden bir Victoria Beckham çıkmasına henüz hazır değilim.


^^ braketlerle 11.günüm. bu zaman içinde kendisini türlü ortamlara soktum, votkadır biradır hepsiyle tanıştırdım ama inatla çorba ve ekmek içinden vazgeçmediği için kafasını gözünü yarasım geliyor. braketin damaklık kısmı ile sürdürmeye çalıştıgım dengesiz ilişki, konuşabilme yetimi kaybettiğim için doktora yaptığım duygusal işkence sonrasında ağzıma daldığı garip aletlerle sona erdi. o yapmasa zaten ben evde gözüme kestirdiğim bahce makası ile girişecektim, iyi oldu temiz oldu böyle. şu anda tek sorunum braket içinden geçen telin dipte kalan ucunun konuşurken ve özellikle gülerken içten içe ağzımın içini eşelemesi. hayır bazen gülerken yanağım asılı kalıyor iç taraftan sola doğru ve tam olarak Joker ağız oluyorum, o çok fena. ahaha ama hala insanım bebişim, korkuya mahal yok. 


^^ bir ergen hevesi ile 2,5 sene önce yaptırdığım dövmemin cover işlemi için birkaç yer gezmiş yine de içime çok sinmemişti. geçen gün bir arkadaşımın önermesi ile gittiğim yerde ve dövme yapan kızda karar verdim gibi. bileğin içindeki o dehşet acıyı yeniden yaşamayı göze aldığım gün gidip toparlatacağım. bu arada renkli dövmeyi siyaha çevirme işlemi olmuyormuş. yani cover da olsa insanların renkli dövmelere alışma süreçleri içinde yine "aaa renkli kalemle mi çizdin bunu negzeeel olmuş" cümlelerini duyacağım. darısı başına sebastian.


a presto!


p.s: * başlık gossip girl'den. bu iç gıcıklayıcı cümleyi bana chuck gibi söyleyen adama, çılgınca meydan okumasına rağmen gözlerimden kalpler fışkırtarak bakarım. öyle de karışık haller içindeyim ahaha

16 Ekim 2010 Cumartesi

ilk tiksinç espriyi dişleri en güzel olanınız yapsın ulen!

                                                    hayınsın! vicdansızsın!


^^ 40 gün 40 gecedir çeşitli yerlerden zırt pırt duyurduğum gibi, kazık kadar halimle (24,5) , tee ilkokulda yakama yapışıp bu yaşa kadar bırakmayan lanet olasıca "bugs bunny" dişlerinden ve artık çeneme yaptığı ağrılardan kurtulmak için gidip kendimi bile bile, deli şeyetmişcesine, öyle de bir isteriklikle yani, ortodontist önüne attım. dedim "komple söküyor musun, kafamı mı değiştiriyorsun ama nolusun artık beni bu sevimli surattan ve seda sayan-ebru gündeş benzerliği çemberinden kurtar!". (based on true story)


^^ tabi bu öyle doktor önüne kendini atmakla olmuyor. malum duruma göre 1.5-2 sene sürecek, pahalı bir tedavi olduğu için önüne atılacak doktor bulma süreci önemli. ben genel olarak epey tırmalandım netten kişisel deneyimleri incelerken ,o yüzden bu post biraz da böyle rehberimsi bişey olsun.


^^ bir kere böyle bir tedaviye ihtiyacınız varsa ve karar da vermiş gibiyseniz işe "ortodontist" tanımakla başlayın. randevu alıp gitmek,muayeneyi ve içerideki aletleri-düzeni görmek, belgeleri-diplomaları incelemek, yapılacak tedavi ve kullanılacak malzeme hakkında konuşmak, doktorla dialog kurmak çok önemli. bu arada çoğu doktorda yat-yelken sevdası var, illaki muayenede bir yelken figürü, dalgalı deniz fotoğrafı, deniz feneri posteri, deniz kabukları, dalga sesi müziği gibi şeyler oluyor şaşırmayın. ne deniz tutkusuymuş arkadaş diye şaşırdım da ben o bakımdan. 


^^ bu braket denen şeyler (dişin üzerine yapıştırılıp içinden tel geçen minik parçalar) tedavi masrafının bel kemiği. metalden porselene, safirden altına kadar çeşitleri var. kadın ortodontistler kesinlikle olaya estetik yönünden bakamıyorlar ve inatla "metal olmalı aaa" diyerek insanı sinir ediyorlar. üstelik çoğu doktorun "metallerle tedavi daha iyi sonuçlanıyor" demesine aldanmayın, adam gibi doktor bende olduğu gibi "porselen" olanlarla da işini yapar. ha evet tabiki de porselenlerin kırılma olasılığı yüksek ama şeffaf oldukları için çok fazla dikkat çekmiyorlar. fiyatlar metallerde 3500 TL, safir malzemede 7 bin TLye kadar çıkıyor. porselenler de kalite kalite olmakla birlikte bu iki ücretin arasında. tabii bu biraz da doktorun aç gözlü olup olmamasına ve nakit/taksit ödeme durumuna göre değişiyor. ay borsa haberlerini sunan ciddi kadınlar gibi oldum sebastian koş renkli otriş neyim getir bana bu kasvet dağılsın aa!


^^ tamam işin sıkıcı maddi kısmını geçtikten sonra gelelim dişlerin çekilip çekilmeyeceği kısmına. bunun için doktorunuz sizden röntgen istiyor ve sonrasında ona acıklı gözlerle bakarken cart diye " 4 nolu dişler gidiyor" diyor. ben önce aradaki "nolu" kısmını duymadığımdan 4 dişim gidecek sandığım için ufak çaplı bir baygınlık yaşadım. bu yaşa kadar hiç diş çektirmeyen insana 2 diş yeminle evlat acısı gibi koyuyor. sonra tabi titreye titreye gidilen dişçi, ( ortodontistler diş çekmiyor genelde), dişetinin çeşitli yerlerine haşırt diye yapılan uyuşturucu iğne ve sonrasında tatlı bir sarhoşluk ve katur kutur sesleri arasında veda edilen 2 diş! bu arada o uyuşturan iğne dudakları önce ajda pekkan kıvamına getirip sonrasında abartıp angelina'ya çeviriyor. ben üst dudağım kıvrılmaktan burnuma değdiği an bıraktım aynadan kendimi izlemeyi. 


^^ birkaç gün dişsiz gezmek sinir bozucu. ulen sadece üstten 2 diş gitti ne hevesliymişsin çemçük ağız olmaya diye söylenip durdum kendime çünkü konuşma epey bozuluyor. yemek yerken de ufak ufak lokmalarla yemek lazım. "kuş beslenmesi" olayına yavaş yavaş geçiş bu. malum braketlerle hayvan gibi hamburger, dürüm, pizza ısırmalar olmayacak artık. 


^^ braket takılması epey kolay bir iş. pek acımıyor ama ağzı iyice açmak için dudakların iki yanına takılan plastik tutamaç gibi şeyler minnacık ağzı julia roberts ağzına çeviriyor bir süre sonra. o değil de ajda-angelina-julia derken dudaklarım resmen karakterini kaybetti lan!


^^ hah işte burası zurnanın zırt dediği yer.. şu anda 4.5 saattir braketliyim ve ne yazık ki damak destekli kısım yüzünden çiğnemede sorun olmasa da yutamadığım için 3 çeşit yemeğin olduğu sofradan sadece yogurt ve çorba yiyebilerek, gözümü de yemeklerde bırakarak kalktım. doktoruma göre bu geçici bir şey. bana kalsa oh gayet 36 bedene inmek için süper fırsat ahaha. gerçi karşımda insanlar löp löp yemek yerken en fazla 3.günde ben bu duruma bir çözüm bulurum. koca 1.5 sene yoğurtla çorbayla mı geçermiş? insanın gözü döner hart diye yanındakinin koluna bacağına saldırırsın o açlıkla yemin ediyorum. şimdi yenmesı kesinlikle yasak olanlar listesini de yazmam lazımdı ama cidden çok sıkıcı. bu süre içinde lokum yiyip, kola içtiğini görürsem ağzını burnunu kırarım sebastian o kadar diyorum. 


^^ bunun daha 1.5 yılı var. o yüzden ara ara yazarım ilginç şeyleri. gidip ne yiyebilirim ona bakayım ben. 


çav çav!





7 Ekim 2010 Perşembe

my style is di bom digi bom di deng di deng digigi

                                                  Ekim ayısına uygun fötö
                                                          
^^ ben Ekim ayısının geldiğini üşüyen ayaklarımdan değil, "yaz ne güzeldi he mi?" diye hayıflanan pıtırcıklardan anlarım ki bu grup daha 1 ay önce "ay kış gelsin yetti artık!" diyen insanlardan oluşur. böyle de doyumsuz, "hep benim istediğim olsun" kılıklı insanoğlu işte. tamam ben de zerre hazetmiyorum kat kat giyinelim ( kaldı ki giyinemiyorum o ayrı), boğazlı kazaklara mahkum olalım ( yok ben boğazlı kazak da giymiyorum), eller ayaklar buz gibi dolaşalım ( bunun için süper bir fikrim var ilerleyen günlerde söylerim belki) ama yani isyan edip harap olmak yerine baştan kabul edelim ki summer is over. 


^^ tabi bu gerçeğe dirensek de, bedenin hemen kış formuna girip göbek salmak için nasıl heveslendiğini ve küvette biriken bir kaç çeşit peruk yapmaya yetecek kadar saçı görünce bence beyaz don sallamak suretiyle teslim olalım. daha yorgunluktan yataktan çıkamama ve "her düşen yaprakta sen varsın sevdicekimmm" melodramından bahsetmedim bile farkederseniz. 


^^ kendi başına zararsız takılan sonbahara böyle atmasyon romantik öğeler iliştirip bok etmek de insan icadı. lütfen bu Ekimi de, bütün yaz yaldır yaldır o beach club senin, bu disko benim gezip kuzu avına çıkmış kurt gibi bir şey düşürmeye çalışmış ancak başaramamışların " kısmet kışa artık" niyetlerine "fon" olarak kurban edilmesine seyirci kalmayalım. zaten öyle " hırkasına sığınmış, hüzünle şarabını içen insan" modlarında aşkı bulamazsınız bak benden söylemesi.


^^ astroloji ile ilişkim "bakalım bugün ne olacakmış" diye burcumu okuyup eğlenmekten öte değil ancak bazı uzmanların çıkıp " şu gezegen geri gidiyor, bu bununla düğüm atıyor diğeri köşede amuda kalkıyor aman dikkat " tarzı açıklamalarına en az daha mevsim başında ortalığı ayağa kaldırıp felaket senaryoları üreten hava durumları kadar sinir oluyorum. yine de bu aralar garip bir şeyler var evet, herkes accayip gergin, tek kaşlar hep havada, beklenen haberler gelmiyor, dandik küstük bir sürü insanla uğraşmak gerekiyor. ee tabi sen ver gazı " ay uranüs'ün etkisi, ay bu merkür'den dolayı " diye sonra da "ama bunlar hep iyiliğimiz için, yenilik yenilikler güzellikler, hep yeni başlangıçlar, eskiyi unutmak lazım, her sey iyi olacak iyiyiiyiy"  diye mıymıyla. pardon ama "bisktrgit!"


^^ şimdi yukarıda çemkirdim ama yenilik, yenilenme adına elbette bişeyler oluyor tabi ama temkinli insanım ben önümü görmeden cuppala atlayamam üzerine o yüzden sinsi bir sessizlik içinde fıtı fıtı ilerliyorum karlı kayın ormanında ehahaha.


^^ bence artık çanlar blogger meetings için çalabilir. hırkalarımızı giyip şarap içelim romantizmden uzak ahaha


marl. 


p.s: şunu telefon melodim yaptım ve çaldığında oynamaktan telefonu açamadığım için güzel küfür yiyorum : başlığın ta kendisi evet
p.s: şunu da otobüste fln dinleyip uzaklara uzaklara bakıyorum sonbahar kızı olup.( gossip girl sezon 4, bölüm 2 sonu. bence bi izleyin)