10 Nisan 2010 Cumartesi

back to basics

                                                      (L) 
hola.
** Birkaç post öncesinde "su torbaları sinsi bir terminatördür" demiştim. Yaklaşık 1 ay önce 4 yıldır tepe tepe kullandığım emektar su torbası, bu tepe tepe kullanıma daha fazla dayanamadı ve umulmadık bir anda yırtılarak kendini emekliye ayırdı. bu sırada kaçmaya çalışmama rağmen denyo gibi, tabiri caizse değil tam anlamıyla kıçımı başımı yakarak beni epey zorlu geçen bir süreye itti itoğluit. kah 2,5 hafta sağ bacağımın üzerine yatamadan,oturamadan kuş gibi tüneyerek uyumaya çalıştım, kah pansuman yapan doktora hemşireye yüksek küfürlü saydırdım. her gün yapılması gereken pansumanlar ve kremsiz kalan her dakika yandığı için yaklaşık olarak 13 tüp madecassol ve 12 tüp fucidin kullandım. bu süre içinde harcanan sargı bezi, krem, muayene parasına ve çektiğim acılara orta paket bir estetik olurdum vallahi. 
ha diyeceğim o ki, şu ana kadar " ev kazaları"nın önemiyle alakalı hiçbir fikrim yoktu, şu an kaynar su gördüm mü depar adım kaçıyorum :))
** bu arada şanslıyım ki alanın küçük olması, tedavi süresince çok titiz olmamız ve kullandığım iz geçirici kremler sayesinde izsel olarak 2 haftaya turp gibi olacağım. " bu sene denize şortla mı gireceksin yoksa vah vahh" diye takılan babama inat "tanga" araştırmaya başladım bile ahahaha.
** tamam yeter bu kadar, doktorum programına dönmesin burası.
** Mart sonu İstanbul bence kuru kuru çay gibi. ben çayı şekersiz içtiğim için yanında mutlaka tatlı bir şeyler ararım. sevgilim de tam bir ıvır zıvır delisi olduğu için çayımı hiç öksüz bırakmaz çeşitli tatlı  ile gözümü döndürür. evde yatmaktan dellenip canımın acısı da azalmışken, hazır burdayken "al götür beni buralardan yaarr" dedim bir çıldırıklıkla. Tabi ben İzmir insanı, bavulumu hazırlarken İstanbul havasını değil de Brezilya havasını düşünmüş olmalıyım ki uçaktan indiğim anda iliklerime kadar dondum! kalın da olsa yarım kollu hırkam, palto giyen insanların içinde  " heloo, ay em turist" imajını hakkıyla verdi. Daha sonraki günlerde de güneş gül yüzünü göstermek için çok nazlanınca, ben de yetiştirilmesi gereken projelerine gömülen sevgilime mızıklamadım ve evde ateşli pardon sıcak ve güzel günler geçirdik. Yine de bir klasik olarak Ortaköy'de tavla, İstiklal'de kahve ve Avm talan etmelerim oldu tabi. ( izmir'den Optimum Outlet'e gezi düzenlemeyi düşünüyorum. güneş görmüş İngiliz gibi sevinçten zıplayıp durdum gezerken ahaha) Havalar ısındığında adam gibi bir bavul düzenlemesi ile gelirsem, gönlümü alabilirsin İstanbul.
** ya o değil de,fena halde "yurtdışım" geldi. uzun süreli kalabileceğim ama bu arada maddi olarak bir apartman parası yedirtmeyecek programları araştırmaya başladım. fekat ne zormuş arkadaş? öğrenci ya da yeni çıtır mezun olmadığım için seçenekler çok kısıtlı. dil kursu gibi gubidik bir şey de istemediğimden geriye hep dandik bir kurs artı çocuk bakıcılığı, kafe ya da markette çalışma gibi şeyler ya da yıllık 7 bin eurodan başlayan sertifika programları kalıyor. uzun süreli gitmeye karar verirsem yarıda "sıkıldım ben" diyerek dönemeyeceğim için şu anda ava çıkmış kurt gibi siteden siteye koşuyorum. bakalım ne olacak sebastian?


xoxo.
marl.

2 isyancı:

Aphraell dedi ki...

İstanbul nisan başında da pek iyi değilmiş, demsiz çay gibi benim için de. gezcek dolaşcak kimseyi bulamadım mal mal takıldım dönmeye üşeniyorum şimdi o ayrı :) Beni optimum outlet'e götürenin kırk yıl kölesi olurum ayrıca :))

marléne the third dedi ki...

:D Haziran güzel oluyor biliyorum, o zamana ayarlayalım bu geziyi ahaha.

Yorum Gönder

isyanım VII.Henry'e!!