20 Ekim 2019 Pazar

bitti dediğinde başlar hep hikaye

Bloga ilk cümlelerimi dökerken yani bundan tam 11 sene önce, ki o zamanlar fasülye olanlar bilmez, hepimiz bir ekran sayfasına içimizdeki fırtınanın ortasında kalmış bir yelkenliden sesleniyorduk. kimimiz modaya vermişti kendini ve o zamanlar şükürler olsun ki henüz vlogger da yoktu, instagram da. kimimiz o zamandan sinyalini vermişti gezenin tozanın ilerde de iş yapacağını. kimi aşklarını (aka vurgeç) kimimiz de benim gibi böyle dümdüz hayatını yazarken arada ergenliğin verdiği filozofik ruh slalomunda kayboluyordu.
o dönemler nereden müzik dinliyorduk gerçekten hatırlayamıyorum ancak msn'de hoşlandığımız çocuğa ne dinliyorum özelliği ile ipuçları gönderdiğimiz aklımda. ve ben de üniversiteden mezun halimle tek başıma yaşamanın verdiği hüznü, akşamları buraya dökülerek hafifletiyordum. sonrasında hayat açıldı, saçıldı, bloga şarapla yazmalar ki bu her sex and the city izleyen kızın kendini laptop başında Carrie sanmasıdır, başladı. elbet yalan söyleyemem, şu anda bazı yazılarıma bakıncaya dek o yazının içindeki olayları sis olarak dahi hatırlamadığım oluyor. sanki zaman uçup gitmiş gibi.
zaman uçup gitmiş derken 6 senedir şuraya bir kelam bırakmamış olduğum aklıma geliyor. eskiden yaparken epey eğlendiğim bir şaka vardı, uzun süre ortadan kaybolacaksam ev arkadaşıma not olarak odamın kapısına "cumaya gittim dönerim" yazmak gibi. (leş bi insanmışım hahah) bu sefer onu bile yapmamışım, muhtemelen 5 yaşında alnıma yapışmış olan "bağğlaanaamııyorrumm ben hoff" hezeyanımı bırakıp gitmişim. neyse, böyle rezil bir gidişin unutması için bu kadar sene az bile haha.
"peki bu 6 sene içinde ne oldu Marlene kız anlat" diyenleriniz olacak, olur ama önce şu şarabı karşılıklı tazeleyelim bebeğim zira ihtiyacın olabilir. bak şimdi geliyor, evlendim, çocuk yaptım, çocuk kediyle halıda yuvarlanırken ben de tatlı annesi olarak şarap içip kaliteli "me" time yapıyorum. evet bu tür bir Marl var ve gerçek ancak ne yazık ki ya da ne şanslıyım ki yaşadığım evrende değil, parelelde.  Çünkü bu Marl'ın sadece kucağında yatan 4 yaşında serseri köpek bi kedisi ve elinde şarabı var.


                        "oo hello nigga! artık kızıl saçlı asi bir pislik değil, sarışın bir ponçiğim"

Hayat değişir, gelişir, akar gider ya. bana böyle olmadı sanırım. illa ki böyle bir film seyretmişsindir, bişeyler olur ve zaman donar, başroldeki karakterimiz hariç her şey değişir. bana da böyle bişey oldu. ben 28 yaşımda kaldım, işler, ülkeler, evler, insanlar geldi geçti ama ben değişemedim. evlilik yolunda sol şeritte giderken üstelik parmağıma o güzel pırlanta geçirilmişken bile devamını getiremedim. kendimi hiçbir parkta kucağımda bir çocukla hayal edemedim ve her nasılsa başım her boka sardığında yaptığım gibi kaçmadım İzmir'e.

Dönüp bakınca sanki zaman sıçraması yaşatan o kilere girmişim ve bambaşka bir dünyaya gitmişim ve ben orada biraz takılırken burada zaman ohoo almış başını gitmiş gibi. (bazen de bunun tersi olur ya) Ya da uzun zaman komada kalıp birden uyanınca eskiden tanıdığı kimse kalmamış karakterler gibi. Sanırım zaten merakımın olduğu spiritüel bir takım olayların derinlerine indiğimde farketmeden kendime ait bir sihir yaratmışım.
Neyse ki çok özletmeden döndüm, ne dersin görüşürüz müyüz arada?

Öperim dudak kıvrımından,
Marl

not: artık Osman kedisi de, Winter'da yok. Onları da anlatacağım.


0 isyancı:

Yorum Gönder

isyanım VII.Henry'e!!