21 Ekim 2008 Salı

never ending story ?

17:15.

günün bu saatini severim..güneşin panjurların arasından sızıp gözüme gözüme vurduğu anlardır. salon duvarının rengi daha sakinleştirici bir renge bürünür.. yapılacak onca işi bırakıp sıcak çayla bir şeyler atıştırarak kitap, gazete okuma saati gibi gelir bana..televizyon bu romantik renklerin içinde fazlaca teknolojik soğukluğa sahip o yüzden eliyorum onu..çayın bitimine yakın kanepede kaykılmaya başlamak ve en sonunda kendini battaniye altında bulmak..biraz kestirmek? ama böyle uykucu anların sonunda biz tek yaşayanlar için korkunç iç sıkıcı bir şey var..evet, kitaptan satırlar yutuldu, çay içildi, battaniye altına kıvrınıldı...ve mis gibi akşam üzeri uykusu...işte o anın sonunda uyandığınızda hava genelde kararmış olur ve siz kavuniçi renklerle daldıgınız prenses uykusundan karanlık, sessiz ve ölü bir salona açarsanız gözlerinizi...sıcaktan soğuğa, düşlerden gerçeğe pat diye çarpılan duvar gibi..ne sıkıcı...

oysa evde pıt pıt gezinen bir hayvanın yüzünüze değen patisi ya da kuyrugu ya da dili ya da belki burnu ile uyanmak ne hoş olurdu...tabi bunu elinde tatlı bir şeyler ile gelen sevgilinize değişemezsiniz bilirim...hımm...ama tüylüş kedi de iyidir...ıslık burunlu kuçu kuçu da...(konuyu saptırmak da doğru düzgün cümlelerle devam edebilmek için zor bir zaman oldugunda iyidir mesela..)

-----------------------------------------------------------------------------
dün gece..
elimizden yitip giden şeylerin değerini gerçekten anlamak için ona önce sahip olmamız gerektiğini düşündüm..evet bunu yaparken saat 03:00 dü ama okunduğu andaki kadar saçma degil aslında..elinden giden bir şeye sırf ellerinde oldugu için ya da sen öyle düşündüğün için sahip oldugunu düşünmek ne saçma ana fikrinden çıktı bu açıklandıkça anlamını yitiren uzun cümle..ama ben böyle düşünmeye devam edeceğim, anlamı daha fazla dagılıp gitmesin diye de kimseye bir şey çaktırmayacağım bu görüşümle ilgili.

ah tüylüş bir kedim,ıslak burunlu kuçum olsaydı....

------------------------------------------------------------------------------
süpriz...
3 gündür heyecanla beklediğim kargo geldi en sonunda.adama gülümsedim teşekkür ederken o kadar istiyordum gelmesini. merakla beklediğim içinden çıkacak olanları bildiğim şeylerin dışında süpriz olsun diye düşünülerek konuşmuş şeyler...bazen içinden mektup bekliyorum, gogo bişiyler yazmıştır diye bakıyorum poşetin dibine de..kısa kısa notlar oluyor onları da seviyorum =) bu sefer 3 tane film göndermiş. adlarını da yazmamış gogoş kafalı biliyor nasıl meraklı kedi oldugumu! kabından çıkarınca adlarını okudum, seyretmeyi istediğim 3 film..
kendimi yalnız yaşayan yaşlı kadınlar gibi hissediyorum ama paketin verdiği heyecan ile gülümseyebildim...gogo....yine özledim seni....

ah tüylüş bir kedim,ıslak burunlu kuçum olsaydı......
------------------------------------------------------------------------------------
güneş batıyor...benim gibilerin (var mıdır aynısı bilemedim ama) sevmedikleri zaman dilimi..hani şu işten okuldan dönenlerin evlerine girdiği anda mis gibi kokan yemeklerle koklaştıgı, evde onları bekleyenlerle öpüştüğü ve yemekten sonra tatlı-çay kısmında beraberce dizi seyredecekleri güzel zaman dilimine girilen saatler...
oysa biz..(bakınız sizi ne kadar benimsemişim) yalnız yaşayanlar hele bir de bütün gün evde oturanlar için (cv dönüşleri....wish me luck...) bu saatten sonra yemek yapmak zulümdür..kaldı ki tek kişilik yemek yapılmaz hiç...4 gün aynı yemeği yemeği hiç bir yalnız bünye için tavsiye etmiyorum, bu sizi daha çok bunalıma sokar midenize de zarar hem..belki aranızda dünden kalan makarnası olan vardır ya da pilavı...benim var mesela...ama kendimi şanslı hissetmiyorum tabi ayrı.. bir de 2 günlük bol çikolatalı waffleim var ki,onu belki salı akşamı dizilerinden birini oturup izlerken kemiririm.(2 gün bloğa uğramazsam polisi aramanız iyi olabilir?) ve sonra hızla tüketilmesi için çaba harcanan gece saatleri kısmı başlar..

ah evet tüylüş bir kedim,ıslak burunlu bir kuçum olsaydı...


öperim.






p.s 1: ıslak burunlu bir kuçum var oysaki..ama kendisi uzakta..
p.s 2: belki şu aşşagıdaki kedilerden birini kaçırırım bu gece herkes uyumuşken?
p.s 3: salı gecesi hangi diziler var hiç bir fikrim yok.

8 Ekim 2008 Çarşamba

..it's all in my head...

uzun uzun yazmıştım..ne gereği var ki dedim...
günlerdir başım ağrıyor..yemek yiyemiyorum..yediklerim de sevmiyor midemi,hemen çıkıyor geri..
doktor beynin ağrı üretiyor dedi.ağrı üretmek? durduk yere de yapıyormuş bunu.sinir stres üzüntü bunalım! ee? bunun dışında da üretiyor dedi.salak salak baktım yüzüne.iyi de beynim takılsın kendi kendine neden mide mi suç ortaklıgına zorluyor? tamam,verin siz o ilaçları madem..

dün 3 aydır doğru düzgün bakmadıgım odamı düzenledim.ıvıır zıvır temizliği..kışa girerken yapılması ruha iyi gelenden hani..atılacaklar,eskiler,anılar,fotoğraflar belki ya da 3 gün önce aldıgım halde 10 senelikmiş gibi gelen seyler..ev hazır kışa,ruhum degil.

bunalım anlarında kipa gibi kocaman ve insana boş yere para harcatan yerleri tüm avamlıgına ragmen seviyorum. kısım kısım ayrılmış ya hani...kaybolmak koridorlarda...aslında aklından geçenlerle hiç alakası olmayan bir bölümde bulmak kendini sonra..misal araba eşyaları bölümünde kendime geldiğimde,o ne işe yaradagını bilmediğim araba eşyasına kaç dakikadır dalıp gittiğimi bilmiyorum..

bildiğim tek şey böyle anlarda saç boyası bölümünde uzun süre tek basına bırakılmamanız gerektiği. o kocaman bölümle karşı karşıya kalınca 5 saniyede sarısın olma hayali ile yanarken daha sonra çikolata kahve olmak istiyor insan.sonra siyah da asil bir renk diyorsun.ben en son gözüme bal rengini kestirmiş kararlı halde uzanırken,nar kızılı çaldı gönlümü.kızıl tutkum ne zaman geçecek hiç bir fikrim yok..geçmesini istiyor muyum daha sonra karar vermeliyim hem.

bugün meryem ana'ya gitme planları vardı 2 gündür konuşulan.bu sefer de gidersek 6.kere gitmiş olacagım sanırım,artık üyelik kartı verseler bir de servis koysalar bizim için fena olmaz.her pazar kliseye gider gibi oraya gidip mum yakarız..mum yakmak güzel bir şey...o koku...mumların elde bıraktıgı yağ...

...

başım ağrıyor yine..telefon,bilgisayar ya da tv gibi seylerle olan muhabbetimi bir süre sınırlı tutmam, kendimi yeşile ota buluta temiz havaya vermem,üzüntüden stres yapan seylerden hatta kendimden! uzak tutmam faydalı olurmuş...meditasyon da yapardım bu gazla ama doktor meditasyon sağlıklı ruhların işidir,sen önce ruhunu düzeltmelisin dedi,hevesim kaçtı benim..
doğaya dön yüzünü mar..
ne varsa orda var...

eaah...çok çevreci oldu bu da ya..

öperim tek tek.