26 Ocak 2011 Çarşamba

bir takım itiraflar number tuu


                                       şöyle 250 parçayla neyim başlasak iyiydi, bu azıcık çok mu ne?
^^ bi süredir sadece makyaj üzerine yazan blogları inceliyorum pür dikkat. çünkü 25,5 yaşında olmama rağmen şu güne dek gözüme eyeliner denen zıkkımı bir kere de cırt diye çizip, kuyruğunu otoyol gibi uzatabilmiş ve böylece extra seksi bakışlara sahip olabilmiş değilim. bıraktım seksi görünmeyi benim tek amacım kermit stayla gözlerimi azıcık daha insanvari gösterebilmek. tabii bu bloglara dalmadan önce benim için makyaj dediğim şey: bir kapatıcı,bir eyeliner,bir rimel, bir allık bir de vişneli lipstick'ten (yazarken yoruldum) oluşuyordu. bi de arada renklerine dayanamadığım için aldığım ve azıcık oynandıktan sonra unutulan türlü farlar yani en fazla. keşke böyle kalaydı ,keşke bakmayaydım o bloglara.. yemin ediyorum sadece bir göz makyajı için bile ortalama 7 ürün kullanan kadınları görünce makyaj çantama bakıp hıçkırıklar içinde kendimi yatağa fırlattım. ağladıktan sonra gelen berrak düşünebilme yetisi yavaş yavaş kendini gösterince, bu tür sitelerin tutoriallarına bakarak bişeyler öğrenmeye karar verdim. tam da en öne oturup hocasını dinleyen hevesli bir öğrenci gibi sağı solu kurcalarken gerçek şırrak diye yüzüme vurdu; yıllardır göz altı kapatıcısını,fondotenini parmaklarıyla dağıtan,farını ucu kulak çubuğu gibi olan dandik fırçayla uygulayan ve dudaklarına nivea lipstick (bak meyveli,simli lipglosslardan bile değil yani) süren benim gibi kezbanların alınmayacağı bir dünyaydı burası. sadece allıklar için bir kutu ayrılan bu dünyada hepi topu 2 adet allıkla ne işim olabilirdi? üstelik daha bir tane bile essie marka ojem yokken? söylememe gerek yok, alt dudağım titremeye başlayınca otomatikman kendimi yeniden yatağa fırlattım...tam hıçkırıklara boğulacakken Saba Tümer'e takıldı gözüm,onu izlerken uyuyakalmışım.rüyamda kaş altı, göz içi, burun kenarı, yanak üstü,gıdık köşesi vs için türlü fırçaların bulunduğu bir yerde fırçadan fırçaya koşuyordum çılgın gibi ve çok mutluydum.


^^ geçen cumartesi Alsancak'ta mini bir blogger toplaşması yaptık. hemen de yaptık diyorum yüzsüz gibi ahaha. yok aslında toplaşmalardan tanıdığınız bir kaç blogger buluşup oriflame takası yapacaklardı, twitter'da görünce hemen de kaynadım araya sonra saadet zinciri gibi eklendik de eklendik.daha önce hep akşam buluştuğumuz için bu ilk gün ışığı buluşmamız bana sevgili ile uyanılan ilk sabahı hatırlattı,hani şu makyajının olmadığı ve er kişinin gözaltı morlukların ile tanıştığı o talihsiz an ahaha. yer yer yağan yağmurdan Starbucks şemsiyesi altında saklanıp sıcak kahvelerimizi koala gibi iki elimizle tutarak ısındık , birbirimizin yüzünü ışık altında inceledik kimin bıyığı çıkmış, kim kaşına fazla dalmış filan eğlendik işte.


^^ bu arada essie ojem olmayabilir ama ojem yok demedim:
                                  braketlerden beri tırnaklarımı yiyemediğim için iyice çıldırdım oje konusunda 


^^ şu altta paylaştığım şarkıyı da sabah akşam evde bağıra çağıra karga sesimle söylüyorum, adamın sesinden mi ( tipini beğendiğimi bi postta yazmıştım zaten) şarkının kendisinden mi bilemedim ama böyle bi etkisi de var yani:





kisses!

21 Ocak 2011 Cuma

omg! i love you!

                                        tabi burada orjinal boyutta koyamayınca bok oluyor fotoğraf o ayrı 
^^ 4 sene önce yeni aldığımız eve bakmak ve fotoğraflarını çekmek için gittiğimizde,bir anlık dalgınlık ile babamın elinden merdivene atlayan ve gözümün önünde bütün merdiveni rulokat misali döne döne inerek ekranını cortlatan cağnımın içi sony cyber shot'tan sonra tahmin edildiği üzere ev halkına hayatı zindan etmiş ve 1 hafta sonra bu kadar zamandır kullandığım Pentax'a geçmiştim.tanışmamız biraz eve gelen cici anne gibi olduğu için, bir süre kendisiyle sadece profesyonel bir çıkar ilişkisi kurdum. yani sevgi yok,bağlanmak yok sadece çek fotoğrafı ve arkanı dönerek git.(şimdi böyle yazınca da insanın aklına fotoğraf harici her şey geliyor töbe töbee) tabi o da böyle bir durum karşısında haklı olarak "keyfim olursa çekerim" moduna girdi. sanmıyorum ki dünya üzerinde fotoğraf makinasının gününde olmasını bekleyen benden başka bir insan olsun. bazılarınız hemen "ayarlara bi bak, ışığı kontrol et" gibi cümleler kurmaya niyetleniyor görüyorum ama bence yapmayın. 4 senedir elimde olan makina ve çekilmiş, çekilmeye çalışırken zaman zaman can verilmiş ve artık makinayı tanımış olanlar tarafından da kabul edilerek "ohaa resmen günündeymiş yine" diye yorum yapılan bir sürü fotoğraf var. şimdi bu kadar yazınca da "toplaşın aranızda bana bi makina alın ulen, lütfen" alt mesajı vermiş gibi oldum (lakin bir sabah kapımda hediye paketi bulursam buradan tek tek isim vererek reklamınızı yaparım tabi eheh) ama hiç alakası yok,post görseli yapınca öyle bi paylaşım olsun, bi detay olsun dedim. (hediyenin büyüğü küçüğü olmaz,gönlünüzden ne koparsa için mail adresimden bana ulaşabilirsiniz eheh )




^^ şimdi gelelim bu postun asıl konusuna! uzun süredir blogda aşk hayatımdan söz etmiyorum lakin şu üstte kolajda bulunan ve hemen altta videosunu paylaştığım anarşik ile bi süredir aşk yaşıyorum. yaşıyorum dedim çünkü kendisinin bundan haberi yok. olsa bence değil 2011'in son yüzyılın hadi abartmayayım son 50 yılın falan en şahane aşkını yaşardık bundan eminim. lakin nette kendisi hakkında çok fazla bişey bulunmadığı için hiç tarzım olmasa da ilk adımı benim atmam gerekecek.tabi bunun için öğretmenlik yaptıgı Güney Kore'ye gitmem lazım.her gece secret yapıp evrene sesleniyorum. hadi inşallah dinimiz amin.(videodan çaldıgım bu karelerden oluşturduğum kolajı wallpaper yaptığımı söylememe gerek yok sanırım. uh yea ergen marl!)
mimiklerine, sivri burnuna, anarşikliğine kurban olduğumunun Ross Gardiner'i! gel yağrrim ol, evimin erkeki, kalbimin piirensi ol! sen bi gel ben de kapatıcam facebook'u falan bak söz!





kisses.

17 Ocak 2011 Pazartesi

mimdir mim

bir süredir bloggerlar arasında mim olayına bir çemkirme durumu var, gerçi çoğu hem yapıyor hem de "ay hiç de sevmiyorum bu mim olayını yeaa" diyor ahaha. ben gayet netim bu konuda; seviyorum. tanımak istediğin insanla içilen ilk kahve yanında yapılan sohbeti hatırlatıyor bana.


mimler artık bloglara paslanmadığı için Ayşegül'ün Bakkal'ından hiç de utanmadan aşırdığım mim hemen altta. ben de yapçem! diyen alabilir 


1.En sevdiğiniz ve onsuz olamadığınız kreminiz;
sadece kışları göz, yüz ve el kremim.yoksa kuruyup kağıt gibi cortt diye yırtılıyorum. yazın güneş kremi bile süremem vıcık vıcık iyy.
2.Evinizde en sevdiğiniz koltuğunuz;
genelde hep bu köşedeyim. uykum gelince kıvrılıp uyuyorum yastıklara sarılıp.
3.En sevdiğiniz dizi;
sadece Chuck Bass için Gossip Girl,mahallede neler olup bitiyor bakmak için Desperate Housewives, evin deli çocuğu Mete var diye Ö.B.G.Z. kitap okuyom ben yaa.
4.Çocukken en sevdiğiniz oyuncağınız
Bi yumoş ayısı hatırlıyorum ama çok net değil.
5.Günlük tutma alışkanlığınız var mıydı?
blogu ara sıra bu tip pis amaçlarım için kullanıyormuşum gibi geliyor.
6.En sevdiğiniz tatlı;
künefe,tramisu, cheese cake gibi şeyleri hiç sevmiyorum. kestane şekerli ve karamelli pasta en bi sevdiğim şey ama artık yapmıyorlar sanırım hiçbir yerde bulamıyorum.
7.Hayalinizdeki evin tarzı;
evime de uygulamaya çalıştığım Provence staylaaa.şimdi böyle de yazınca moda programlarında saçma salak konuşan ağzına vurulası tipler gibi oldum ahah.yani ahşap ağırlıklı,yumuş koltuklu,genel olarak çiçek desenli kumaşların kullanıldığı,pastel renklerin hakim olduğu,o dergilerde falan görülen masal seti gibi evlerin tarzı. eve girince bi huzur,bi uyku çöküyorsa o ev muhtemelen bu tarzda döşenmiştir.
misal şöyle bişey
8.giymekten en çok keyif aldığınız, gardrobunuzun olmazsa olmazları;
ince hırkaların içine gömlek ya da tshirtler. gerçi boğazıma kadar çıkan çizmelerden aldım alalı şort ve elbiselerle de aram iyi artık eheh
9.Favori sabah kahvaltınız;
Van kahvaltısı gibi olan :) uzuun, masada bir sürü şeyin olduğu. cornflakes ya da bir parça kek ile süt insanı değilim hiç.
10.kişisel,ev temizliği,ve genel ; vazgeçemediğiniz temizlik ürünleri nelerdir? ( sabun,şampuan,ev temizlik ürünleri)
hijyen takıntılı olduğum için kendim için ayrı ev için ayrı zilyon tane şey kullanıyorum ama reklam parası almadan marka adı vermemek lazım ahaha. (bu alana reklam verebilirsiniz.cidden bak)


bugün resmen fotoğraf günümdeyim sebastian,coşturdum blogu.neyse, alttaki ikeağ lambasını hatırladınız mı? şu yazımda bahsetmiştim.annem gelince tepesine bone gibi sarmaladığım kumaşı görüp şok oldu ve böyle bişey dikti.pek de hanımgız oldu bir zamanların notluk gibi hor kullanılan lambası. bu da böyle bir DIY şeysi olsun işte.


                                                         düğmenin işlevi yok aslında tamamen mizansen.


kisses.

6 Ocak 2011 Perşembe

throw me a king now

                        fotoğrafım sizde de yumrugunuzu sıkıp yess deme hissi uyandırmıyor mu?           
^^ 31 Aralık sabahı boğazımda pis bir ağrıyla uyanıp "hay ben senin gibi yılın! bi de pislik yapmadan git uleen" diye çeşitli sosyal ağlardan saydırmıştım. çünkü böyle durumlarda başkasını,alakasız olanı suçlayıp kenara kaykılmanın tadı şahanedir ahaha.(nerede bi önceki postta olgunluk! bıddbıd diyen marl, nerede bu isyankar ergen) lakin bu sefer cidden geçerli sebebim var. ha tabiy şimdi burada bir gece öncesinde minnoşumu yeni ailesine teslim etmek için gittiğim yerde (sahil) rüzgarı bağrıma bağrıma yiyerek tam 1.5 saat bekletildiğimi, winter'ı sarıp sarmalayıp ona sarılmış halde bankta büzüşmüşken dışarıdan " kedisiyle sokakta yaşayan kadın" gibi göründüğümü falan anlatmayacağım ama "sorumsuz,don lastiği kıvamında laçka" insanlar var ve ben hepsine püü boyunuz devrilsin diye tükrüklü halde çemkirmek istiyorum. şu gencecik yaşımda boğazım sarılı,viks kokuları içinde, ayağımda patik tambi nene kıvamındaysam sebebim onlar.


^^ hep söylerim, bir ortamda eli makina tutabilen, düzgün fotoğraf çekebilen tek insan olursanız bütün gece fotoğraf çekmekten yediğinizden,içtiğinizden bi halt anlayamaz bonus olarak da içinde oldugunuz tek bir kare fotoğraf (o da leş gibidir) ile idare etmek zorunda kalırsınız. o yüzden ben bu yılbaşında, o kadar süslemeye-ışığa rağmen kutlama moduna bi türlü girememiş olmanın etkisiyle de "amaan başlarım fotoğrafına yeaa" diyip sadece kendi eğlenceme odaklandım.fakat biraz fazla odaklanmışım, yeni yıla hangi ara girdik farkına varamadım ahah. tabiy sonrasında apansız taglenmelerim yüzünden bir tavşan tetikliğinde bekleyip daha taglenirken havada tagleri kapıp, rezillik delillerini yoketmekle uğraşınca "bütün gece fotoğraf çekmek de iyiymiş aslında" diye düşünmedim değil. 


^^ alkolü fazla kaçırınca ağlayıp zırlayan ya da içinden allien çıkaran kadınlardan değilimdir, genelde sessizleşip öyle mal gibi uzaklara dalar giderim. koy büfeye biblo niyetine yani. ama Winter kedisi gittikten sonra iki kere bu duvarı aştım ve ikisinde de "yavrımm yavrımm" diye zır zır ağladım. birinde taksideydim ve adam hıçkırıklarım arasında "peçete?kolonya?" diye yardım etmeye çalışırken ne için ağladığımı anlayabilse muhtemelen deli diye atardı taksiden. ahah gizli duygusal dediğimiz bu olsa gerek; soğuk,mesafeli ve hırçın lakin içinde jöle gibi kıpır kıpır. Ahmet Hakan biliyorum sen de bendensin :kıps:


^^ cümlelerden sıkılınca Fizy'den sevdiğim şarkı linklerini verip ne de güzel kaçıyordum, onu da elimizden aldıklarında atarın kralını yapmıştım ama az önce bi bakayım dedim ve tataaa! :) eh o halde daha fazla konuşmuyorum ♥♥♥


si yuu!