22 Nisan 2011 Cuma

bileydiim bileydiim de etmeyeydiiim (uzun hava modunda)

                    marlene isyanın doruklarındayken çizgili iğrenç bir gömlek giyen bir adama dönüşür
^^şimdi normal şartlarda (normal dediğin de şu blog yazarına bir kere denk gelmedi o sebeple daha baştan uzun havaya giriyor burada kendisi) bir eve taşınınca genel temizlik,bakım,elektrik su açtırma gibi formalite işlemleri yapınca geriye ne kalır? şu lambayı köşeye mi koysam şu kanepeyi duvara mı yaslasam gibi dandik ve kimisine göre zevkli işler değil mi? hah işte bu postun başlığında çığırdığım ağıttan da belli olduğu üzere yerleştim yerleşeli bir kere de kahvemi dergimi alıp çimende yayılan kurbağa moduna giremedim,popom rahat yüzü görmediğinden eliptiktir türlü diyetlerdir veremediğim kiloyu verdim 2 haftada.bu gurbet ellerde dişime uygun bir iş bulamazsam "taşınırken kilo verin" adında zayıflama kitabı yazıp oradan voleyi vurucam, eminim.


^^ kendisi girdiği yetmezmiş gibi peşinden bütün aileyi menepoza sokan kadın gibi bütün gün twitterdan söyleniyorum, söyleniyorum yine de doymuyorum ama ben hayatımda bu kadar nalet bir taşınma yaşamadım.hayır hangi gudubetin gözü kaldı da evin içindeki her günüm survivor tadında geçiyor bilemiyorum ama buradan o insana sesleniyorum, vallahi de sandığın gibi bişey değilmiş İstanbul'a taşınmak. hatta bak söz ağzına yüzüne vurmayacağım, gel yaşa benimle 1 hafta, kendine ben ne biçim de bir insanmışım tüü yazıklar olsun diyeceksin.olsun yine de bağrıma basarım, özünde yumuşacık bir insanım ben.


^^ İzmir'de iş ararken dönmeyen iyi firmaların, bu aralar aradıklarında " mersi şekerim lakin taşındım artık İstanbul'dayım" cevabıma "hııı o zaman hayırlı olsun" diyerek g.tüm g.tüm telefonu kapatmalarına hastayım.aslında şükretmeleri lazım çünkü bu kadar sinir stres içinde " 2 sene bekledim orada o zaman döneceğidinizzz eşşoğğlusu" diye cevap da verebilirim, yapabilirim bunu,hakkım çünkü bence. ha buraya geldim diye de bütün büyük firmalar ayağıma kapanmış değil tabi. türlü sınav,mülakat işkencesinden sonra küfreder gibi maaşlar önermelerine şimdilik kaş göz oynatarak cevap veriyorum ama bir süre sonra Taksim'de kendini yaktı! haberlerinde beni görebilirsiniz.


^^ bu sabah haberlerde köprüde olan bir kaza yüzünden saat 11.30 olmasına rağmen hala yolda işe gitmek için depişen insanları izleyince,daha önce yine bu şekildeki bir trafikte metrobüsteyken aldığım 1 senelik kalkınma planımın ne kadar yerinde olduğuna karar verdim. buna göre çok acciyip bir durum olmadığı sürece anadolu yakasından burnumu çıkartmayı düşünmüyorum.hatta bana kalsa mahallemden hiç çıkmasam, öyle adada yaşayan insan gibi yaşasam, altımızdaki gurme markette de iş buldum mu tamamdır ya vallahi tamamdır.hem nası bi yerde oturuyorsam önüm arkam ünlü dolu,alttaki markete de geliyorlar bakarsın bi rol kapar küçük bi ünlü olurum.yok kurumsalmış,yok kariyermiş,yok her gün 3 saat çekilen kavga küfürlü trafikmiş hiç gerek yok,hayat gidiyor yahu? ayrıca az sonra her günün belli bir saatinde gelen çığırma isteğiyle " nereden geldim İstanbul'a " türküsüne gireceğim,ufak ufak kaçabilirsiniz.


^^ peki eski olmasına rağmen,türlü hor kullanılmaya bir kere gak demeyen beyaz eşyaların buraya geldikleri gün trip atarcasına, afedersiniz ağzıma s.çarcasına bozulup "çöp" olmalarına ne demeli? "eaaa birazını peşin verip geri kalanını 8'e bölebilir miyiz ??" dedim ben kasada.hepsinin üstüne, evde hayata küsmüş halde "şimdi hanginiz bozulacak ulaaan, teker teker gelin!" diye anırarak gezerken, kış bahcesi modundaki terasta akşamüstü birasını içip fıstık yiyen babam telefonda "eşyaları yenilemişken bi de koca bul tam olsun" diye gülüyor ya, ha orada ben 3.kattaki evimden beyin üstü yere çakılmak istiyorum, çok netim.


başka bir sızlanışta görüşmek üzere,başbaş.


ps: geçen hafta Norawashere ile buluşarak blog, face, twitter ve cep telefonuyla yürüttüğümüz ilişkiyi en sonunda Taksim, Limonlu Bahçe'de gerçeğe taşıdık ehehe.kendisi blogdan da göründüğü gibi süper şeker bir insan ve bundan sonra daha sık görüşeceğimizi düşünüyorum ;) kalpkalp
ps: geçen postuma bir sürü yorum beklerken babayı alınca feci tribe girmiştim vay be sevenim yokmuş diye meğersem bloga ulaşmada sorunlar varmış twitterdan duyurunca tripten çıktım,iyi oldu güzel oldu öyle eheh.



8 Nisan 2011 Cuma

bir takım itiraflar, speyşıl ediyşın (süprüzlü)

                                                        tıktık
^^ çocukluğum baba mesleğinden dolayı oradan oraya taşınmakla geçtiği için, benim ne insanlara "aha bak burası da benim büyüdüğüm ev" diye gösterebileceğim bir ev,ne "hah burada kafamı yarmıştım ondan bu yamukluk" diye gösterebileceğim bir köşe ne de "ay ben onun çocukluğunu bilirim sümüklü hatice o" diyebileceğim kıvamda arkadaşlıklarım oldu. bunun yerine her 4-5 senede değiştirilen evler, sınıflar, şehirler vardı. küçük emrah'a bağlayıp " ben ne acılar yaşadıığm" moduna girmeyeceğim korkmayın ahaha.ama tabi insan böyle kaplumbağa stayla yaşamaya alışınca artık taşınması gerekmese bile bir evde 3 seneyi devirince bir kımıltıdır başlıyor.3 senedir yaşadığım semti, evi sevmeme rağmen bu şekil bir hareketlenme gelince, akşamları çayımı türlü emlak sitelerinde ve sahibinden ilanlar olması gereken yerde emlakçıdan geçilmeyen sitelerde ev bakarak içmeye, hepsine de burun kıvırarak geçmeye başladım.tabii sadece pc basında ev aranmaz çünkü içinde oturduğum evi de nette görmüş ve " nası ya? fotoğraflar karışmış resmen 2 mutfak var bu evde demiştim".ha sonra evi gelip görünce "hastır resmen de 2 mutfak var!(2 oda birleşimi, sağda eski solda yeni dolaplar falan öyle de ilginç)" dediğim doğrudur ama nete güven olmaz siz yine çıkıp tabanvaya vurun ev ararken ahah.


^^ eğer kira için sağlam bir bütçe ayırmamışsanız "harika ev" diye bir şey yoktur, sadece "içine emek harcarsam olabilir", "şurayı seneye şöyle yaparız fena olmaz", "burayı da görmezden gelirsek tamamdır" şeklinde evler vardır. geçen gün aldığım ev dekorasyon dergisi editörünün yazdığı yarım sayfalık skimsonik ön yazıyla aynı kekremsi tatta olacak ama tıpkı hayatın her alanında olduğu gibi bir yerlerden ödün vermeden olmuyor bu işler.(kusacağım zaar!) hah yani misal benim için başkasına anlatınca kıçıyla güldüğü ama benim gibi ev kuşu insanların takmadığı bir ev beğenme kriteri olarak, evin dışarıya verdiği duygu çok önemlidir. bu yüzden çoğu kez bir sokakta yürürken yanımdaki insanı dürtüp "bak şu 2.kat ne şirin görünüyor yaa" demişliğim vardır. ha tabii ev olayını sadece yatak olarak gören insanlara bu duyguyu anlatabilmek epey zor, kaldı ki emlakçıların bir kısmısını tenzih ederek çoğunun içine "para var bunda para para pereeeee!" diyen canavarlar kaçtığını düşünürsek bir ev gösterdiklerinde "ay ne soğuk duruyor ya bu ev?!" dediğinizde " ablacım ev uzun zamandır boş, yerleşince açarsın kombiyi sıcacık olur" cevabı alırsanız sadece "haaa" diyin onaylar gibi yapın ve kaçın.


^^ emlakçıdan/evden koşarak kaçmak demişken, 3 sene önce ev ararken bir evi beğenmiş balkonundan falan sağa sola bakarken emlakçı kadının yanıma usulca yaklaşıp " burada oturan bi kız vardı, sevgilisiyle bi akşam içmişler içmişler çocuk buradan atmış kendini intihar etmiş yaaa yaa" demesi sonucu yemin ediyorum gözlerimin patlayacak gibi açılması ve evden koşarak uzaklaşmam listemde en birinci sırayı alır. bunun epey geyiği döndü o yüzden uzatmıyorum çünkü banyonun tavanında sadece şeffaf bir plaka olan ve evde yaşamak için gereken max. 1.50 boy gibi detaylar sayesinde bin tl( rakamla 1.000) kira istenen çatı katı ev de bu listenin tepesine oturmaya aday.


                                                       temsili fötö
^^ taşınmanın benim için kendine has bir büyüsü olduğu doğrudur, çünkü o eşyaları paketlerken bazılarını bilerek kırarsın ki diğer eve gelemesin ruhu o bıraktığın evde kalsın falan ama bir de işin maddi yönü var ki, bir önceki cümle yüzünden insanın aklında mum, tütsü ve şarap eşliğinde eşyalarını paketlemiş gibi canlanan kızın bütün mistikliğini alıp, ona " oha lan ben bu paraya 3 hafta İtalya'da tatil yaparım!!" lafını söyletiyor. çünkü bunun emlakçısı var, 1 kira depozito isteyen ev sahibi var, nakliyecisi var.. var da var...işte bunlar işin en can alan yerleri. üstelik benim gibi şehir içi değil, şehirlerarası taşınıyorsanız çıkan rakama bakıp bakıp " kalayım ben burada ya kalayım :/" moduna girmeniz çok olası.


^^ ve evet burası da artık bu postun zırt dediği yer oluyor canolar.10 küsür senedir yaşadığım İzmir'i geçen hafta Çarşamba günü kırık,yarım yamalak bir vedayla bırakıp, doğduğum şehir olan İstanbul'a taşındım. her şey o kadar ani oldu ki, ne eşyalarımın hepsi kamyona yüklendikten sonra boş evi Aşk-ı Memnu finali gibi gezerek duygusala bağlamaya vaktim oldu ne de blog gibi türlü sosyal ağlardan tanıdığım insanlara baybay demeye. tam da burada ağzıma ağzıma vurmak isteyen insanlara seslenmek ve çakma şair edasında "vedaları sevmem bebek, zaten dişçim yüzünden ben yine her 2 ayda bir İzmir'de olacağım" demek istiyorum ahah. hah yani yılbaşısına kadar yine de tambi veda etmiş sayılmıyorum, toplaşmalarınıza ta buradan gülle gibi düşebilirim eheh.


yüksek tavanlarıyla insana Varşova Sarayın'da yaşıyormuş hissi veren, tam ve eksiksiz diye teslim edilen evin eski olmasından dolayı elektrik, su,doğal gaz gibi her yerinden sorun fışkırması,eve gelen ustaların bile artık durumuma acır hale gelmesi, ayıoğluayı nakliye firması yüzünden yaşadıklarım ve eve hala tam olarak yerleşememiş olmam gibi diğer detaylar bir sonraki posta bırakarak kaçıyorum, kisses.


p.s: yeniden vazgeçmemek adına şehir değiştirme kararım sırasında -hatta evi tutana kadar- mümkün olduğu kadar herkesten uzaklaşarak kendi başıma kalmaya çalıştım. tabi bu süre içinde ertelemek zorunda olduğum bazı şeyler de oldu. misal aylar önce Ayşegül'ün Bakkal'da duyurduğu fotoğraf çekimi gibi. (post modern kül kedisi) yaptığım işi yarım bırakmaktan hoşlanmadıgım için dişçi zamanı hallederiz diyordum neyse ki kendisi yeni bir model bulduğunu duyurdu da ortada ölçülerime göre kostüm olduğu için katlanan vicdan azabım uçtu gitti. bi de izmirli en tatlı anne adayı Doorsteppingle bostanlı sahilde kahvaltımız vardı ki onu da Mayıs'ta kesin yapacağız diye tahmin ediyorum ;)