17 Kasım 2010 Çarşamba

we might have roses in november


                                                            
^^ bayramı sadece zeytinyağlı sarma, bol çikolata ve tatlı götürerek yapanlara selam olsun. diğerlerine bişey yok.

^^ bazı anlarda gelen derimi sökercesine kaşıma isteğini saymazsak dövme gaziliği gayet iyi gidiyor.arada bir yıkayarak yıldızlara kurtulmaya çalıştıkları derilerde yardımcı oluyorum. üstüne de bepanthene sürünce bi keyifleniyorlar ki uff. yine de kremleme anlarında gözgöze geldiğimizde hala bişeylerin eksik olduğunu düşünüp hüzünleniyorum. insanlar ilk dövmelerine sevgiyle bağlanıp, lego misali üst üste koyarak diğer dövmelerine koşarken, ben sanki hep bu dövmeyle takıntılı şekilde "nasıl daha iyi olabilirdi" diyerek uğraşacağım gibi geliyor bazen. kafamda her ne varsa ona ulaşıncaya kadar durmayacağımı bilecek kadar beni iyi tanıyan mukan'ın bu konudaki yorumu ise: "lazerle temizletip sıfırdan yaptıralım!" ahaha mühendislerin bizden farklı işleyen şu zihinlerine bayılıyorum. (tamam düzeltiyorum, tabiki de hepsi için geçerli değil bu)

^^ Susan: I need happy, I need romantic, I need love, and I need it from you. Kelvin: You need Jesus!". Boktan kelimesinin iltifat kaldığı Valentine's Day filminden geriye kalan sadece bu replik oldu, gerisi çöp. her daim limitsiz izleyebileceğim Ashton Kutcher dahi kurtaramadı filmi. asıl hikaye geçenlerde bir kitabımın arasından bu filmin de dahil olduğu 5 filmin yazıldığı listemsi bir not çıkması ve yazının tanıdığım birine ait olmaması. bazen böyle saçma sapan şeylere takılırım. bakalım nasılmış diyerek filmi indirdim ve bitirebilmek için koltukta resmen debelenip durdum arada uyudum bile. ama anlaşılan birisi sadece " izlenmemesi gereken en boktan filmler" listesi yapmış hepsi bu ahaha. sağdan soldan çıkan notları eski bir alışkanlıktan kalma hisle çok seviyorum. evin çeşitli yerlerinde neyle silersem sileyim gitmeden duran bazı yazıları da bu sebeple rahat bıraktım artık. çünkü anılar, eğer gülümsetiyorsa- o kadar da kaka şeyler değil.

^^ çatı katındaki dairemden bazen bahsediyorum twitter'da, anı diyince depreştim yine, o evimde bir dönem (hani şu 4 evden 3ünde bulunan) plastik ikea gece lambasının beyaz yüzünden sıkılıp üstünü bir çeşit notluk gibi kullanmaya başlamıştım. bazen sadece benim anladığım ufak notlarla başlayan bu epey romantik eylem, gelenlerin " aaa neymişş ya dur ben de bişey yazayım" demesiyle tam anlamıyla piç oldu. içinde gizli gizli Tuna Kiremitçi besleyen ne çok arkadaşım varmış da hepsi bu ikea lambasını bekliyormuş meğersem. "bu ev bu kadar tuna'yı kaldıramaz" diye çemkirdiğim votkası yoğun bir akşam sonrasında sıçarım romantikliğine de lambasına da diyerek hepsini kolonya ile temizledim. postmodernist bir dokunuşla lambanın kafasına renkli bir örtü de dolayınca yemin ederim hepimiz rahatladık. ahaha bu da böyle bi anımdır işte.

^^ şu videoyu bi süre saklamıştım ama artık hevesimi aldığım için paylaşabilirim, lakin depresif moodda uzun süre dinlemek insanı mala bağlıyor uyarırım. sebastian yolu gösterebilirsin.

enjoy.



2 isyancı:

Cornelian dedi ki...

arkadanş dağlıyoreeeeeeeeeeeeee

marléne the third dedi ki...

senin saçını yırtarım kadın! az iç az aklı başında dolan :)

Yorum Gönder

isyanım VII.Henry'e!!