30 Mayıs 2010 Pazar

laav oh laav!


                                          görsellere de yaz geldi tabiy


^^ Ferhat Göçer isimli yanık sesli, romantik adamı tanımam o da beni tanımıyordur büyük ihtimal ama bi şarkısı vardı " yastayım" diye, ordan burdan duymuşluğum var. hah işte o şarkıyı adam meğersem bu günlerimi düşünüp de yazmış ben diyeyim. yeminle yastayım! geçen hafta böyle güzel, sıcak bir pazar günü arkadaş buluşmasına giderken, ağzı açık vitrin bakan cadde kızı gibi hem yürüyüp hem de mesaj yazmaya çalıştığım bir anda elimden kuş gibi süzülüp yere beyin üstü çakılan böğürtlentanem, bidenem telefonum günlerdir başında durup gözyaşı dökmeme rağmen terketti gitti beni.. netten araştırıp ona buna sormam sonucu, yetkili servisin " düşürmedim kiiii kendi kendine olmuş" yalanıma " he evet evet" diyip yeni bir telefon parasında masraf çıkaracağını öğrendiğimden beri korku saldı bedenimi, giremiyorum Kvk'nın kapısından içeriye..ki kendilerine daha önceki telefonlarımdan kalma bir sinirim var. adamların günlerce süründürmesini geçtim, çalışanlarının suratsızlığına tahammül edemiyorum. gerçi şu an kullandığım eski telefonumda geniş geniş klavye olmadığından mesaj yazarken dellenip "amaan yaa dur arayayım" insanı oldum, sesli iletişime geçerek sosyalleşmede level atladım ama yine de masamın üstünde boynu bükük duran yavruma bakıp iç geçiriyorum, seviyorum klavyesini ara ara.


^^ en sevmediğim şey gündüz gündüz kapıyı kitlemek ama alttaki daireye hırsız girdiğinden beri bütün apartman güvenlik seviyesini kırmızıya çıkarttığımız için hepimiz sayko olduk. en ufak seste dikilmeler, kapıyı aşşağıdan çalana açmamalar derken bu en çok hobi olarak kapı deliğinden 24 saat apartmanı gözetleyen teyzelere yaradı. ben ne zaman kapıyı açsam pat karşıdaki teyze kapıda. hayır o gözetleme delikleri öyle pis şeyler ki biri arkasına geçtiği anda görülüyor? 3 kat inene kadar sensorlerden geçercesine bakış darbelerine maruz kalıyorum. bir gün elim kolum rahat durmayacak, sonra günlerde arkamdan vay efendim " 3.kattaki kız ne terbiyesizmiş geçen gün ne yaptı bana" yok efendim " aman bırak zaten suratsız bişeydi o" diye sıralayacaklar biliyorum. o değil de bu gün muhabbetlerinde, bunca zaman mis gibi keklerden, böreklerden bana da verirler diye aç kedi gibi bekledim ne pisboğaz çıktılar be! eller bacaklar boğum boğum hala götürme derdindeler. az bile olmuş size o el kol hareketi!


^^ yoo yoo, bu postta asla "lost finali" üzerine geyik yapmayacağım. face,twit,blog derken tek bir cümle daha okumaya mecalim kalmadı. zaten yeteri kadar eğlendim ben, düşene bir tekme de burdan vurmayacağım ahahah. 


^^ ha ama eurovision ayrı bak. şarkılarını beğendiğim bi almanya bi de ukrayna vardı, almanya aldı güle güle kullansın. ermenistan'ın hatununu görünce " bırrhh onLAR ne yahu?" dedim ayı gibi. ben bunu dediysem yurdum erkeği naptı, ne şekillere girdi, kaç bin kere izledi videoyu bilemiyorum. geçen seneleri hatırlamadığım için katıldığımız şarkıları şovlarıyla izledim ve o dandik robota rağmen manga'nın iyi iş çıkarttığına inanıyorum.ya onu bunu geç de, " ferman" boşta mısın annem? türkü söyler gibi triplere girerek şarkı söylemesine rağmen kara kara gözleriyle, israilli arkadaşla beraber gecenin gözdesi oldu benim için. bu arada çoğu yerde alman kızın aksanına " avustralya çiftçisi gibi" diyenlere günde 5 doz, UK'dan bağlanıp oyları bildiren cücük ağızlıyı öneriyorum. o konuştukça ben terlikle ağzına ağzına vurmak istedim yok böyle bir şey. ingiliz filolojisi mezunu olsam da gönlümde yatan almanca sevdası başkadır. 


^^ dün en sonunda gittim Kafe Pi'ye. İstanbuldakileri bilmeyene gayet klişe kordon bar-kafesi olmuş, mutlaka gideri olur. ama benim için ıhıh. 1.5 saat rötarla gelen, tuzundan galon galon su içiren salatam, yavaş servis ve garsonların samimi olmak için nerdeyse " el ense " davranışlarını "yenisiniz gençler olur o kadar" diye görmezden geliyorum. bi de izmir'de genel olarak bir "piyasa yapmaktan öldükleri için eğlenemeyen insan grubu" var. az rahat bıraksalar kendilerini şehrin gece hayatı değişecek ama bütün gece aman şöyle durayım da karizma görüneyim, böyle biramı içeyim-güleyim diye kurgulamaktan gece bitince " ana gece bitmiş lan?" diyerek eve dönüyorlar. oyy çekilir dert değil.


^^ dün eve dönerken yol kenarında bişeyler yapan kedi yavrusu sanarak yanına gittiğim tüy yumağının lokma yiyen bir fare olduğunu anlamamla topuklayarak kaçmam lazımdı ama hayvan elinde tuttuğu lokmayla (tatlı hani) öyle bir baktı ki o uzun kuyruğu olmasa eve gelip besleyecektim. fotoğrafını çekmeme de izin verdi sağolsun. bence fareler akrabaları hamsterlar gibi imaj çalışmasına gidip o çirkin kuyruktan kurtulsunlar, çok ekmek kapısı çıkar. ha yok imaj bize ters diyorlarsa da mümkünse sadece yol kenarlarında ve ellerinde lokma tutarken karşımıza çıksınlar.


kisses. 


başlık için p.s: şarkı ne biçim takıldı ağzıma ya! 



21 Mayıs 2010 Cuma

a may-day

                                                    tık
dear sebastian,


^^ güne " ölüm onların kaderinde var " gibi cümleler kurabilen bir insanın televizyondan evimin içine içine çemkirmesi ile başladım. afyonum patlamamışken bu tip şeylere maruz kaldığımda önce durumu anlamaya çalıştığım için sessiz kalırım, sonrasında ise gözüm ve kulaklarım yavaş yavaş açılmaya başlar ve eğer çomak sahibi sensen, hah işte o anda bence odayı terket sebastianım. bir sonraki adımda Osho gelse seni elimden alamaz çünkü.


^^ "denemekten bişey çıkmaz" diyerek bu seneki kpss'ye girmeye karar verdim. niyetim Türkçe ve İngilizce'yi halledip, geri kalanıyla oynamak. ya ne olacağıdı? 1.5 ay kala üniversite sınavına hazırlanır gibi kitaplara gömülmemi beklemiyordun heralde? hayır, bunu daha önce de söyledim. bu tip sınavlara epey anarşik yaklaşıyorum. bu kelimeyi de bana bin kere daha yazdır, zaten babanın emekli albaylığı bu ülkede mimlenmene yetiyor artık, haah iyice ateşe körükle git. amacın nedir sebastian? meydan boşalınca sana ne kalacak onu de bana?


^^ hani bazen içimden türlü şiddette, şirret kadınlar çıkartabiliyor, tırnaklarımı çotank diye geçiriyorum ya karşımdakine, bence bu da bir çeşit terapi. terapi dediğin illa kuş-böcek sesli, mumlu olacak değil. türlü görsellerle beynimize yedirilen zorlamaları hap gibi yutmayalım hemen. ayrıca en tatlı sesiyle, sürekli telkin veren gurular gibi konuşan kadınların sinir krizi geçirdiklerinde ne yaptıklarını merak ediyorum ben. ya da belki onlar böyle kriz mriz geçimiyordur ya? "nefes al-ver say 1000'e kadar" yöntemini benimsemiş olabilirler. bilemedim.


^^ dizilerde, filmlerde yaşayan " işten gelince duşunu alıp, kırmızı şarabıyla yumuş koltuğunda dinlenerek dergi karıştıran kadın"ı şu hayatımda kıstırıp, " bacım nasıl oluyor bu işler anlat bi"demeden göçersem gözüm arkada kalacak. hayır, ben çalışırken eve öyle bir geliyordum ki, bırak şarabı türlü romantizmi, gelince bir kenara fırlattığım çantamı bile 2-3 saat sonra gözüm görüyordu arkadaş. düzgün beslenmesi gereken kediyi, sevgiliyi, yapılacak ütüyü, banyoyu ve ertesi günü göğüslemek için gereken 7 saat uykuyu hesaba katarsak, gerçekten öğrenmek istiyorum bu işin sırrı nedir. genel tavrımın tersine, ironi yok burda. ha ama, bunun modaya bağımlı komik bir obje haline gelmiş anoreksik kız kardeşine " iyi, güzel de ne olacak bu gidişin sonu?" demek isterim. isterim de cevaben, kocaman açtığı gözleriyle delirdiği bir kaç yeni tasarım kıyafet ve çantayı göstereceği için, hiç bulaşmam. 


^^ mutfakta harikalar yaratan biri olmadığım için, önümdeki tariflere uyar,ufak değişikliklerle yetinirim. günlerdir canım mantarlı-kabaklı bir şey çekiyordu ve nete bakmaya üşenince de ortaya uydurmasyon bir şey çıktı dün akşam. çevresine roka falan da koyunca, çekilin küçük Julia Child geliyürr diye bi gaza geldim ahaha neyse ki, pek olmamış kabakları sayesinde ayaklarım yere bastı yeniden. yemek pişirmek, doğaçlama tariflerle lezzeti yakalamak resim yapmak, dikiş nakış gibi doğuştan gelen bir yetenek bence. hadi ağırbaşlı yemekleri geçtim, bari kek, börek, meze vs gibi şeylerde az yetenekli olsaydım yahu. annemden gelen o güzelim genlerin turşusunu kurmuşum ya, tüü yazıklar olsun bana!

deli yağmura inat öperim minik minik.
marl.

13 Mayıs 2010 Perşembe

the gathering ( yok canım bu bloggerlı olanı)

hola canım.
uzun zamandır post yazmadığım için " noldun marleneğğ?" demeye fırsat bırakmadan kafadan giriyorum posta :

^^ İzmirli (kadın) Bloggerlar dün 3.buluşmasını gerçekleştirdi, oh iyi de oldu valla. fekat, ilk ikisine katılamamış olan marlene insanı nerdeyse dün akşamı da kaçırıyordu. süslenip püslenip kendimi durağa attıktan tam 1.5 saat sonra masada arz-ı endam edebildim. Balıkesir'den mi gidiyorum Karşıyaka'dan mı bilemedim yeminle ya.. hayır bi de sinirlenince içinden demet akalın çıkaran insanım, yarım saat sonra durağa camlarından insan fışkırtarak gelen otobüs durağı es geçer gibi olunca, şöförün gözünün içine bakarak " saat kaç oldu be nerdesin? bi de almadan geçiyorsun tüü allah cezanı versinn" sözlü ifadesini destekleyen bir takım el kol hareketleri yaptım. ha yaptım da noldu? adam 2 adım ötede şak diye durdurdu otobüsü, kapıları açtı. az önce çılgınlar gibi hareketten harekete koşan ben değilmişim gibi, ama adamın gözüne bakmadan usul usul bindim otobüse. hanım hanımcık oturdum inene kadar da.

^^ gittiğimde girizgahtan pratik usül geçerek,olayın gelişme bölümüne bıraktım kendimi. nefis blogger hatunlar, mekanın hoşluğu,tepemize inerek bizi olduğumuzdan daha seksi gösteren kırmızı lambalar, gece boyunca yiyip bitiremediğim devasa salatam ve güp güp yuvarladığım biralarla gece süperdi. fekat gerek masanın uzunluğundan gerekse dibimizdeki canlı müzik yüzünden, gidenler sonrası çekirdek aile boyutuna gelinene kadar masaya hakim genel bir muhabbet olamadı. ben de bu boşlukta fotoğraf çekmeye niyetlendim ama masada aslan gibi yatan " baba" makinaları görünce benim minnoş pentaxım, halk arasında kalmış manken gibi tribe girdi. 3-5 fotoğraftan en elde kalanı deneme amaçlı çekilen şu kare oldu: 


                                                   3 su bardağı, çok sanatsal.
                                                          
neyse ki gece boyunca doorstepping  şukela makinası ile epey fotoğraf çekti, twittera gönderdiklerini saymazsak, postunu merakla bekliyorum :) ( insan gibi çıkmış olsam bari yarebbim, 100 küsür izleyiciyi kaybetmek var işin ucunda ahaha) 

gecenin mimari olan doorstepping' e teşekkür ediyor, devamını bekliyoruz ehihih.
kissess!


p.s: severek takip ettiğim ve uzaklarda olan birkaç blogger! yolunuz İzmir'e düşse de, diğer buluşmada gül yüzünüzü görsek ;)


6 Mayıs 2010 Perşembe

dreams can come true..


Arama motorları üzerinden bloğuma uğrayanların peşinden geldikleri sihirli kelimeler ;"şans-getiren-taşlar". aradığını bulamasa da, her gün mutlaka biri bu hevesle uğramış oluyor. bayılıyoruz böyle şeylere çünkü. şans getiren taşlar, dilek yazılıp asılan çul çaputlar, her türlü su birikintisine atılan paralar, dikilen mumlar, "secret" usulü hazırlanan panolar...hepsinin kökünde " umut" var. umut yoksa, hayatın renkleri de yok Sebastian, her şey gri.


hah işte madem şans istiyoruz, dileklerden kendimize kuleler dikiyoruz ,bunun için Hıdırellez'den şenlikli gün mü var? yılbaşı ağacını kurma, altındaki sepete hediyeler doldurma geleneği gibi annemin yıllardır sürdürdüğü bir diger ritüel de 5 Mayıs günü çıkıp 41 çeşit ot toplamak, geceyarısı o otları su dolu kaba koyup üstüne dileklerimizin yazılı olduğu kağıtları asmak. 6 mayıs sabahı, sabahın köründe kalkıp otların içinde durduğu suyu gül dibine dökme anları uykuma yenilmiş, o yüzden bu kısımlar hep puslu ahah. 


çocukken bir şeyler yakılırdı boş arazide, üstünden atlardık oramız buramız yanacak heyecanı ile kocaman gözlerle, o ateşin etrafında olurduk geç saatlere kadar harika eğlenirdik..son 3-4 senedir hiç böyle kutlamadım..belki seneye tembel popomuzu kaldırır da blogger ateşi yakar öyle kutlarız ahaha.


hadi bakalım, dileklerimi asmanın verdiği huzurla, umutlarımı ceplerime doldurup rüyama gidiyorum. unutma, dreams do come true, it can happen to youuu Sebastian, öperim gıdıktan.


p.s: o dileklerin yazılı olduğu küçük kağıtları en kısa sürede denize,akan suya,dereye vs bir yere minik gemicikler gibi indirmek gerekiyor, aman diyeyim "denize çöp atan hırt!" diye dayak yemeyin ahaha.