28 Şubat 2009 Cumartesi

kick it!


28 günlük süresiyle başında "ohh oh iyi çabuk geçer " dedirten fekat bir türlü geçmek, bitmek, defolup gitmek bilmeyen, beni dertten derde salan, kredi kartı limitlerimi ağlatan, bazılarının deyimiyle cücük şubat'a chun li kızımızın meşhur helikoptervari tekmesiyle dalmak, kesmediği için bizzat chun li kızımızı salmak istiyorum üzerine.
sieeeee git lan! tiksindim yemin ederim sıfatından!
(hoytt, bir de Mart'ı görelim bakalım, yollayın gelsin.)

26 Şubat 2009 Perşembe

su hayattır lan! (L)


yeni yetme genç kız heyecanımı mazur görün, unutup unutup 2 gündür musluğu açtıkça gözümde yaşlar birikti akmayan su yerine. ne büyük bir hayal kırıklığıdır yarebbim bu!! mutfağa gidip elindeki kahvaltı tabağını sudan geçirip makinaya koymak istersin,elin musluğa uzanır veee aklına 2 dakika önce bir heves kontrol ettiğin gelir.
çıtıırınkk..şırannkkkk....yıkılan hayaller! aylarca netten yazdıklarını vışşşşş tepkisiyle okuduğun,yazışıp fingirdediğin ve en sonunda buluşmaya karar verdiğin adamın reeel layf dediğimiz ortamda 3 kelimeyi bir araya getirip konuşamayan "aanaaa ebelekmiş lan bu" dediğin insan tipi çıkması gibi , yok, hatta daha beter! adama kıçını dönüp gidersin de elinde pis tabakla kalı kalıvermek bok gibi be. (cıkkss, ben net aleminde kimsenin yazdıgına ettiğine vışşşş demedim,diyemedim şu ana kadar hiç, bu short story belongs to one of my friend)

susuz kalmak beni ciddi ciddi bunalıma sokabilen bir şey itiraf ediyorum.yani aşksız kalırsın; filmdir,arkadaştır, kariyer gazlanmasıdır, mıncırcak kedidir idare edersin bir süre, parasız kalırsın; vitrinlere bakmadan yürümeye çalışıp, evde sağlıklı beslenirsin ya da zaten battım lan diyip daha çok alışveriş yaparsın o da bi şekil hallolur ve fekattt susuz kalmak , ıhıh.. öğrenci olup evi 2 kişiyle paylaştıgım dönemde,vizelerin finallerin vızır vızır işlediği zamanlar da dahi mutfakta pis bir tencere bırakmayan, tezgah üzerinde pis bulaşık görünce kaşı gözü seyirmeye başlayan garip bir insanım ben. her gün balkondan yarıya kadar sarkıp pata pat halı çırpan, tozlara tahammül edemeyen ya da ütüsüz örtü sermeyen titizciklerden değilim ama kırıntı ve pis bulaşık beni benden alıyor. ( yemek yedikten sonra arkasından 3 insan daha doyuracak kadar kırıntı bırakan insanı misafir demem, sevdicek demem tekme tokat atarım kapının önüne, psikopat kırıntı teyzeyim ben!!!)

hah yani diyeceğim şudur ki; her daim önüme çıkan "suyumuzu koruyalım", "suyumuza sahip çıkalım, idareli olalım" gibi sloganlara pek önem vermeyen ben, bu akşam dalgınlıkla açtıgım musluktan su akınca , kapı önünde bir çift christian loubotin bulmuş gibi sevinç çığlıkları içinde mutfağa koşup dünden kalan pis bulaşıklara daldığımda "bilinçli insan" seviyesine bir adım daha atmıştım. kendi adıma bundan böyle banyo süremi biraz daha azaltacak,marulları can hıraş yıkamayacak ve tüm görüntü kirliliğine rağmen şişe şişe suyu depolayacağım. ee siz de bir şeyler yapıyorsunuzdur sanırım?? (çevreye duyarlı insan mode on)

huh!!

yazının ana fikriyesi : su hayatmış cidden yahu! der banyoya koşarım.

(o koku benden geliyor olabilir, kendinizden şüphelenmeyin. ya da şüphelenin ne bilim, dedikodu yapan insanlar mok mok kokuyormuş, evrüpalı bilim adamları yeni bulmuş.)

25 Şubat 2009 Çarşamba

osman dediğin büyle olur

aha böyle bütün gün ufo karşısında bayılıp yatıyor pipican.
anne kedi olmak ne sapıkça bişeymiş yarebbim. kedigen diye bir site var, osman gelmeden önce neymiş ne degilmiş diye forumlarda gezinirken deli mi lan bu insanlar diye gülmüştüm yazılanlara bakıp. yok, gülmemek lazımmış aha da geldi başıma.

"kedim bugün 2 kere çiş yaptı, sorun mu sizce? " kedimin kakası hamur gibi, ne yapmalıyım?" " kedim bugün bana maaoowwwff dedii ne anlama geliyor yardım lütfen!" gibi sorulara şeyimle gülen ben, resmen paşanın poposunda hizmetçi oldum. her an peşindeyim! neyi kemirdi, ne kadar yemek yedi, kakasını yaptı koşup poposunu sileyim (evet her seferinde ıslak bebek havlusuyla siliyorum), suyu bitmiş tazeleyeyim derken gözümdeki çapağı uyandıktan 2 saat sonra yıkayabiliyorum. ha tabiy şimdi azıcık küçük diye böyle nazlanmaca, büyüsün atıcam balkona yesin ordaki otu böceği, mıçsın deliğe tehey!!

bu arada mart ayı geliyor, paşada kıpraşımlar başladı.oyuncak fokun üzerine üzerine atlamalar, ne idüğü belirsiz hareketler..lan daha sen pipinin yerini bilmiyorsun ne istiyorsun zavallı tüylü foktan diyorum, bana şimdi burda yazamayacağım şahane bir cevap veriyor ki tamam diyorum gıralsın osman!! ( got it?? :S)
maaow!

lale lan!!


" şu mezun olan insan duygusu ne garip hismiş lan!" hissiyatı ile 2.kez kafa kafa geliyoruz. pek hayırlı olmuyor karşılaşmalarımız. ilkinde ben çıtır çerez halimle başımda saçımın kabarıklıgından dolayı duramayan kepi çekiştirip duruyor ve her 37 saniyede bir yanıma gelen birileriyle fotoğraf çektiriyor, konuşmaların bayıklıgından bir an önce ordan, o boktan çimlerden kurtulmaya çalıştığım için gecenin anlam ve önemini kaçırıyordum. nihayet ertesi gün ve günler, en azından iş bulana kadar popomu gere gere uyuyacak, bölüm başkanının kıçı kırık notlarıymış, hocaların tripleriymiş, şekspirmiş, viiliym bleykmiş uğraşmayacaktım. "dağdan kurtuldum lan heyoo " nidaları arasında geçip giden 4 seneye buğulu puslu bakamamıştım hayliylen. şu bahsettiğim buğulu yağışlı moda , ertesi sene üniversitenin açıldığı dönem yanımdan tıss tıss geçen bir manisa seyahat sayesinde girdim. " laaaan" dedim. "de heyyy gidiiii" . ha bu kadar ama. ne üzülücem dağ taş için be?

" mezun olmanın garip, ekşimtrak tadı"nı 2. kez bu salı yaşadım. 2 sene aradan sonra dağ tepesine gittim yine. kararlıydım, 4 sene içinde her uğradıgımda sinirlerime horon teptirmek için oraya koşullanan öğrenci işleri amcalar ve bir adet kadınla bu sefer karşılaştıgımda gayet sakin olacak, "verin la belgemi " diye çemkirmemek için tutacaktım kendimi. bir gece öncesinden yoga yaptım, çakralarımı temizlemeye çalıştım. sırf o bıyıklı yüzünden!! o bıyıklı var ya o bıyıklı!!!! bıyıkların dökülsün inşalaa diye beddua etmek istiyorum suratına suratına. öhm. neyse ki arada dönüşebildiğim şirinlik muskası halimle , dekan sekreterine attığım masum balık bakışlarla geçici mezuniyet belgemi alıp, göğsüme basabildim en sonunda. dekan imzasını beklerken "mezun olduğum sene kurtuldum lannnn diye göbek atacagıma , bir gün daha kuyrugumu kısıp gelip bu belgeyi alsaymışım.ne malmışım be! "diye kendime sövdüğüm de doğrudur bu arada. bilemeyor insan gençkene işte.

hah aldım belgemi, sakladım göğsüme yavaş yavaş manisa seyahatlara doğru inerken içimde nerden geldiğini bilemediğim o incecik sızıyı hissettim. kantinde tanıdık kimse yok, binalar, sınıflar desen yabancı, yanımda 4 sene aynı bardaktan çay içtiğim gogoş yok, hocalar yaşlanmış 2 senede derken gözüme toz parçası kaç! 3 servisine atıp kendimi, arkalara kösüldüm. toz parçasından kaçmak için tabiki de. otobüs hareket ettiğinde tozdan dolayı puslu gözlerle baktım arkama, mavi binaya " dee hadii sieeeeeeeee" dedim dışımdan, içimden "hoş ve uzak kal muradiye"..

ööhmm...tabi bu kadar artizlenmeye, duygusala bağlamaya gerek yok zira diplomam hazır olduguda kösüm kös bir daha gidilecek oralara. o zamana bi nanik borcum olsun ehaha.

p.s: şekle bak. bak şu şekle. şu laleli maleli belge için 3 saat bekledim bu arada.
lale!! >:{

22 Şubat 2009 Pazar

o lalalala, it's puja!


hayır efendim, kürtçe öğrenmeye karar vermedim.hem ondan önce kırık dökük Almancam ve yeni yetme hevesiyle bekleyen İspanyolca var. peki ne ola ki bu puja? parmaklarınız gugıla kadar yorulmasın burda hazır bulunmuşu var:

şimdi efenim, çok bilmiş edada alıntı yapmak gerekirse "puja is the act of showing reverence to a god, a spirit, or another aspect of the divine through invocations, prayers, songs, and rituals. An essential part of puja for the Hindu devotee is making a spiritual connection with the divine. Most often that contact is facilitated through an object: an element of nature, a sculpture, a vessel, a painting, or a print." (yeea zargan loves us)

tabiy şimdi Hindu, divine, rituals diyince insanın gözü bir korkuyor. nası yani lan uzun uzun elbiseler giyip nnnnnnn naaaniiiii hımmmmmm diye mırıldana mırıldana 8 kollu biblonun önünde ayin mi yapacağız? ıhıh.yok.

en son okuduğum kitaba göre, puja kendini şımartma yolun.hani herkesin yolu kendine gibi bir durum. bu benim için ceset gibi kendimi sürüklediğim bir gün sonunda , sıcacık bir küvet keyfi ya da şarapla yenilen güzel bir yemek, olmadı mumlar ve şömine başı keyfi de olabilir. veyahut da hut, Chaneldir, D&G dır limitleri inletmek, zeytinyağı banyosundan süt banyosuna koşmaktır. ahaha uykusuzlar beni bu hafta "kendini iyice kaybeden insan" başlığı altına almalı. ne küveti lan? popomu zor sığdırdığım ( hayır popo sayzı ile alakası yok, terbiiyaasızlanmayın) ufacık bir duş teknem (alaboraaaa hoyytt) var. ayrıca ne zaman şarapla yemek yicem desem 2 yudum sonra ya kokaa kola var mıydı diye kedi kedi bakan gözlerle etrafı keserim. şömine keyfi güzeldir evet, gözler kaymaya başlar bir miktar zaman sonra. ama onun pisliği, yakacak bir şeyler bulma derdi , yeri, evi .. (2 oda bir salon eve yaptıracak kadar delirmedim henüz) eeah!! ufo iyi ya, aynı şey işte .önüne kuzu postu atarız . (?)

bütün bu film tadında, krem renginde puja öğelerinden sıyrılıp, makul, yapılabilecek olanlara gelirsek : uzun, güzel bir banyo (çemkiren çevreciler) , hımmm hımm yenilen milka çilekli ( kaa'cım sen bugünlerde biraz kaa mı aldın) , lükse giren kozmetik+dermokozmetik bağımlılık ,
tadı damakta kalan filmler, enfes bir hamburger menü ( adı lazım degil ünlü fessfutçuların birinde sadece patates kızartması 2000 kalori :((() , beyaz caffe mocha ve tabiy iflah olmaz bir mum sapığı olarak mumlar, daha çok mum, daha çok! ( mum sapıklarını topluma kazandırma derneği kurulmalı)

şu puja denen meret en çok pazar günü sözünü geçiriyor olsa gerek, zira saatlerdir 4 mum romantikliği ve beyaz çikolatalı gofret eşliğinde tıkı tıkı pc basındayım. osman paşa açlıktan ve henüz kuduz aşısı olmamanın verdiği çıldırmayla miyavlama tonlarını denemekte.

her şey iyi hoş da, bi de buz gibi mutfağa gidip 3 çeşit yemek yap da gel be pujacan!
anca laf, anca çikelata, mum!

rööahhhhh, iyi pazarlar.(karın gurultusuyla konuşma sanatı-level one)
pujah pujah.

13 Şubat 2009 Cuma

iii löv yüü!


noldu?? daha 15 gün öncesinden , limitleri zorlayarak zıvırık her nesne üzerine bir kalp yapıştırıp şirinlik yapıyordunuz ya şekerlikler? aha kalp dediğin üyle olmaz büylee olur!



de hadi hepii hepiii veelentiynn deysss şugırs!



p.s : 8 saniyeden fazla bakmanızı önermiyorum, üzerinde oynarkene midem kalktı yemin ediyorum, kokusu geldi burnuma et et . daha da kalpli bir şey görürsem kusaceğim.

ayrıca yerinde ve zamanında mesaj vermek candır :













11 Şubat 2009 Çarşamba

tune up!


"yak ışıkları
oyunu boz!
kuralları sen koy
söndür ışıkları!
karanlığı ver..."


p.s: tune tune up..

9 Şubat 2009 Pazartesi

hallelujah!

"Sevgili Yengeçler saat 16:39 da meydana gelecek Ay tutulması ve ardından saat 16:50 de Aslan-Kova burç aksı üzerinde meydana gelecek Dolunay etkisi altında yeni bir haftaya adım atmaktasınız "

açılar,akslar, tutulmalar,etkiler! eaah lan bi de astroloji meraklılarına kenar mahallede oturup çekirdek çitleyen kız muamelesi yaparlar. fekat böyle ciddi ciddi yazınca da tırstım yahu, ne cins bir haftaya adım atıyorum ki ben? kenarda durup bakayım, gözüm tutarsa atayım elimi bacağımı. elimizi kime,neye uzattığımız önemli sonuçta.

ayrıca gazetelerin günlük burç fallarına takılıp da "aman burç da neymiş peh" dememeli. zira kimi burç mensuplarından çektiğimi ben bilirim. misal, bir başakla asla ve asla ev arkadaşı olmamalı, bir boğa ile çıkmamalı, bir kovaya nanik yapıp kaçmalı. aslanları severim kan çekiyor olmalı, akrep sevgili ise sadece bir feentezi :) ikizlerin dengesizliğine bir ömür tükettim diyebilir, yay burçlarının sadakat dolu olanlarına selam ederim.

&&&

dünkü gazetenin pazar ekinde "ev değiştirme" ile ilgili bir yazı vardı, emekli çift bir çok ülkeyi orjinal adı " home exchange" olan sistemle gezmişler.üstelik Paris'te 30 gün kalmış, evlerinin dibindeki nehir kıyısında şarap neyim içmişler. yani ki bu hedeyle, gitmek istediğiniz yeri seçiyor, listeden gözünüze kestirdiğiniz eve bakıyor ve ev sahibi ile irtibata geçiyorsunuz. "uygunsanız size geleceedik biz " gibisinden anlaşmalar yapılıyor, isterseniz karşılıklı evleri değişebildiğiniz gibi , " sen ayrı takıl ben ayrı " da diyebilirsiniz. Bu şekilde istediğiniz ülkede, büyük ihtimal burdaki evinizden daha cillop bir evde gebeş gebeş tatil yapıyorsunuz. böyle masal tadında anlatınca hele bir de the holiday adlı çıtır çerezlik filmi (ki orda Londra dışında küççücük evde yaşayan kadın, Amerika'da at çiftliği gibi heyvansal, havuzlu,otomatik panjurlu neyim bir eve denk geliyordu) seyrettiyseniz, bünyede "ben de yapayım, ben de gideyim ben de ben deee" diye bir gazlanma meydana geliyor. yok, gelmeyiniz. bu sitelerin en adam gibi olanı 99 dölearlık özel fiyatı ile arasına katıyor sizi. ayrıca top 10 destination kısmında Turkey adına rastlayamadım. Ha tabi adamlar bir güzellik yapmış, ilk sene kimse yüzünüze bakmazsa 2.sene üyeliği bedavaya getiriyorsunuz.

ülke ülke gezmek, ev konforunda takılmak iyi fekat pimpirikli türk kadınına tamamen ters bu olay. hayır , anneme anlattım bir hevesle şudur budur diye, kadının ilk tepkisi " ayh açamam evimi dibimi köşemi öyle bilmediğim insanlara, hırlısı var hırsızı aaa! Bak sakın sen de deneme böyle şeyler " oldu. Her gün toz alınan ( sırf bu bölüm roman olur yeminnen) , halıların haşır huşur fırça ile havalandırıldığı, mutfağın, banyonun türlü şeylerle temizlendiği evler ve bu kale-evlerin koruyucusu savaşçı anneler varken neler saçmalıyorum zaten ben? ha ögrenci evinden bir üst seviyede, çalışmaya başlamış tek yaşayan insan evine sahip olanlarımız ( hemen de katarım kendimi ehaha) varsa, denemeye değer? Hem bakarsınız İrlanda'dan James Joyce romanları yanında, kolunuzda aksanına kurban olduğum bir "irish"man ile dönersiniz?? (oyhh cizısss!)


öperim teke tek.


Gandi der ki : " Zayıf olanlar asla bağışlayamaz. Bağışlamak güçlünün işidir "

8 Şubat 2009 Pazar

e-card was not viewed by....

doğum gününüzü kutlamak için güzellik olsun maksatıyla uğraşılmış, beleş e-card siteleri içinden en az kıro olanın seçilmesi ile gönderilmiş bu e-kart'ı inceleme zahmetinde bulunmayan siz meşelik hödük insan tipine , kartı gönderenin zarif mesajını iletir, selam ederiz :
" daha da atmam sana kart mart! sieeeee! "

hımmm....en fazla bu kadar kibar olabiliyorum. küfür etmiyorum bak, selametle..

part tu-

mızmız insanların başında beyaz mendil ile teyy teyy halay çeken biri olarak, mızmız insanlara kıl olurum. hele bir gece önce çıplak ayaklı kontes edasında dolanıp , alevler saçarken ertesi gün sümüklü böcek gibi battaniye altında kösülenlere daha da kılım. tamam, uzatmıyorum. bütün bu laf salatası kışın ortasında kıçını başını açıp yataklara düşmüş olan kendime veriştirmedir. bir elde kahve bir elde gazeteler,kitaplarla yumuşacık koltukta entelektuel titreşimler yayarak geçen sıradan pazarlar yerine battaniye altında homurdanarak geçti bu pazar.
hayır, bu tip yataklara düşme şeklinde adam gibi hastalanmadan bedeni saran kırgınlıkla uğraşmak çok sinir bozucu. eline kitap alırsın başın tutar, televizyona bakarsın gözün kayar, pcye geçsen oturabilmek koca gövdeli bir ağaca bağlanman gerekir , "lan ne yapıcam peki ben bütün gün? " diye dellenebilir insan. bütün gün popo yayacak birine mesajla saldırmak ve beleş mesajların sülalesini ağlatmak işe yarayabiliyor. bir de büyük bardak süt ve ilaç sonrası yayılıp kedi kıvamında göbeğinizi kaşıtabilirsiniz sizi sevenlere.

part tri--

Chuck 2.sezon promo şarkısını duyduğum andan itibaren içimden uydura uydura söyleyen biri olarak bugün canım çok pis çekince içimdeki uyduruk sesin beni tatmin etmediğine karar verip kaldırdım popomu ve neti taradım. tenks tu gat, benim gibi saplantılı insanları kokusundan bulabiliyorum. 7842 kere dinledim, tadı ağızda eritile eritile yenen ülker gold gibi kalıyor damakta. ( çikolatayı -gofret degil bak- ısıra ısıra bir çırpıda tüketen insana bir gram saygı duymam, pis pis bakarak taciz ederim. ısırarak çikelata yenmez lan!! )
oyhyy zachary levi olayına hiç girmiyorum, zira sümüklerine hakim olamayan biri olarak dudağımdan akan suyla hiç şık durmayacağım kesin.

çav çavos.

".. when everything is said and done
watch the world spin round.."

6 Şubat 2009 Cuma

ve fekat?

bu sabah ufkum 1 mm daha genişledi, saolsun nuran bacı sayesinde.meğersem blog komşummuş kendisi ama daha yeni haberim olmuş. maymun iştahı ile daldım yazılarına , ee tabi herkes benim gibi salya sümük anlar için bir kullanımlık mendil edasıyla kullanmıyor blog olayını. takibe şayan olarak tickledim kendisini, yazılarını bekliyor olacağım.
daldan dala atlayıp bloglar arası gezerken can acıtan bir gerçek dikildi burnumun dibine. evet ne yazık ki blogum görsel açıdan pek yaban. kenardan fışkıran bir anket olsun, çiçekli böcekli şirinlik olsun, liste olsun, tıngır tıngır müzik olsun bişicik yok. nuran'a da anlattım bu derdimi blog özürlü biri olarak belki yardım eder kendisi. acıyıp yardım eli uzatmak isteyen iyi kalpli insanlara da blogum her zaman açık. ayrıca çok güzel karanfilli çay ve kurabiye yaparım. aklınızda olsun. ( kendi kendine konuşan insan/ nerde benim lustralım?)

çav çav.

p.s: bi de kedi mevzusu var ama onu bir ara anlatacagım.

3 Şubat 2009 Salı

bir burnu özlemek?

günlerin insanı biraz panikletmesine yol açan hızla ve değişkenlikle akıp gittiği zamanlara düştüm yine..aylardan şubat. günleri takip edemiyorum iki bardak kahve içmezsem eğer.hayır,bir dakika..bazen göz ucuyla bakıyorum takvime, hediye edilen bir şeyi beğenmemiş de dudak bükermiş gibi. günlerin üzerini çizme alışkanlığı iyi midir yoksa hayatın çiziklerle geçip gittiğini gözüme sokan bir alarm tablosu olmadan bu alışkanlığı bırakmalı mıyım? hıım...kahvem soğumuş yine. 2.fincanda bunun üzerine saçmasapan şeyler dökebilirim. ama klavyeme damlamasınlar diye biraz uzakta yapacagım bu işi.
....

gazete eklerinin köşesinden kafasını uzatan şu günlük burç fallarına göre hayatım harika olma yolunda yeni yetme bir star gibi yürüyormuş.hımm...harika bir hayat? bir zaman önce bu tip bir planı bavula tıkıp köprünün tekinden attım sanıyordum oysa? nerden ne çıkacağı belli olmaz gerçi.ama ben o tetikte olma haline "hadi biraz uza yavrucum " demeyi seçiyorum şu günlerde.

elini uzanlara selam olsun yine de, evet seviyorum sizi.

.....

yeni yerler,yeni lezzetler keşfediyorum.bu akşam mekan gurmeleri edasında 2 yere gittik canoylan. gayet güzel, temiz mekan, düzgün insanlar, fiyatlar da uçuk degil diye tik attık mekana. vakit çok, dağıtılacak kafa da kazan gibi. o halde gidelim,görelim bol bol içelim.
..............

star night?
bazı tesadüfler harikadır,bazıları da insanı noluyor lan? diye şoka sokar...hala şaşkınım, pijamam,duvar,yorgan,dövmem derken bol yıldızlı bir gecenin verdiği ürperti ile dolanıyorum bir kaç gündür..arada aptalca sırıtırken bulunca kendimi çimdik de atıyorum. yere bas diyorum yere!!

.....

tamam bu bölmelerin bokunu çıkardıgıma inanıyorum artık..o yüzden aklımı toparlayıp güzelce döşenene kadar kitaplarıma geri dönmeliyim ama itiraf etmeliyim ki insan bir burnu özledi diye aptalca şeyler yapmamalı. o sarı, soğuk oda da gözümde tütüyor ama burun ayrı mesele. karıştırmamalı konuları.
bakın burun diyorum.önemlidir bu tip şeyler.o burnu özledi diye insan bunalıma bile girebilir. kokudan daha farklıdır.sıcak bir kucaktan farklıdır..özlemi çok fecidir.yanakta bıraktığı kah o tatlı soğukluk kah yumuşaklık hissini özlemek tehlikelidir...tek uyunulan bir yatakta üşümekten beterdir..
siz siz olun, çok uzaklardaki bir burnu özlemeyin..
özlerseniz de çaktırmayın.
aynen benim gibi... ?

si yu.