27 Kasım 2009 Cuma

henüz bayram görmüş değilim


                                             hımmm yummy!
Neden? Çünkü geçtiği her yerde ardından vıcık vıcık sıvı bırakan sümüklü böcek gibiyim şu an. Bayramda hasta olmak bıdıddlanması yapmayacağım, zaten beynim akacak burnumdan az sonra böyle klavyeye bakarak çıt çıt yazarken. Şu an için ateş yok , dilerim ilerleyen zamanda da olmaz ve  İzmir il sınırı içinde " ahan da domuz gripli insan bu! yakaalaayııeennn!" hararetine maruz kalmam.


Hani o kedddar heves yapmıştım , bayram sabahı müthiş bir güçle sabah 09:00'da kalkacak, cici bici olacak ve annem bana gözleri dolu dolu bakarken kıvrak bir el öpme hareketi ile harçlığı indirecektim cebe. Ee noldu? kösüm kösüm ev kıyafetleri ile battaniye altında kalakaldım. öpemiyorum da bizimkileri. malum bir eve bir tane hasta yeter, ilgi dağılmasın :D. annem kıyamadı yine el öpmüşüm gibi para verdi ehih. sıcak suyum, içinde çeşitli şeyler olan ıvır zıvır tabağım da dibimde. O değil de böyle bol bol ye, poponu kaldırma bayram modeli sonucu eve dönünce günde 2 saat spor yapmak zorunda kalacağım. he tabiii bir ihtimal daha var, o da tatlı komasına girmek mi dersin? 


bak şimdi başlıkta bayram gelmedi dedim ama, güzel bir harçlığı kapmışım, dibimde ivedi olarak götürdüğüm, içinde lokum bile olan çikelata tabağı, her istediğimi yapan-uzaktan da olsa öpücük gönderen bir anne ve bilerek pislik yapmak için ağzımı kapatmadan hapşurduğumda gülerek "mikkrooppp" diyen bir baba var. vallahi gelmiş lan bayram bana :D ahahah


size de gelmiştir umuyorum? 


i 'll be back!


marlene, the uzaktan kokulu kokulu seda sayan öpücüğü gönderen tipoş.

24 Kasım 2009 Salı

merci honey :)




                                                            foto

tema değişikliği için mukan the lover!a çok teşekkür ederim :)

senin için kolay bir şeydi ama benim için anlamı büyük.


öperim :) 

23 Kasım 2009 Pazartesi

diyette lokum yemek caiz midir hocam?




selamlar. 


*-*  Bizim Osman kedisi miyavlamasını bilmiyor. Yani tabiki de psikopat anneler gibi " bey bizim çocuk gelişimini tamamlayamadı vuuihh" diye kendimi paralayacak değilim ama sabahın köründe o biçimsiz sesler yüzünden uykum zıkkım oluyor resmen. zaman zaman karşısına geçip en temiz ve anlaşılır tonda miyavlıyorum hani belki kapar bir şeyler diye. belek belek bakıyor yüzüme. diğer kedilere karşı da antisosyal davranışlar içinde. dışarda cingar kopuyor kedi kavgasından ben koşuyorum camlara, bizimkisi poposunu kaldırıp bakmıyor. hayır yani evin içinde dırdırcı kadın gibi söylene söylene dolanan,peynirli kraker-puding-kuru üzüm gibi şeyler yiyen bir şey var ve ona " sen kedisin olm!"  anafikrini benimsetmem lazım. şu kedi tasması alıp,çimlere indirme projesini hayata geçirelim diyorum sevgili sevgilim gelince. 
*-* Bazı ayların ya da ve hatta bütün ayların son haftasını sevmiyorum. sabırsızca takvimde günlere çarpı koyuyorum. sanırım bunda her ayın son haftasında dikilip, gelecek ayın 1'ine " kurtuluş günü " gibi gözleri yaşlı bakıyor olmamın da etkisi büyük. O para hesaba tık diye geçiyor ya, saraya kapağı atmış Tudor gibi seviniyorum yeminle. " 7" doğumgünü rakamım olsa da , "1" daimi favorim.
*-* Ama desen ki en favori ayın nedir? ben yaz çocugu olduğum için hiç sekmeden yazı içinde barındıran aylar derim.  bu kıçı başı oynayan bir cevap elbette. bana göre bazen mayıs da girer bunun içine, az kassam eylül bile sokar kafayı. yaz kavramım epey karısıkmış demek ki. ayrıca böyle öss tonunda, tek cevap istenen sorulara karşı her zaman anarşik bir yanım oldu. 
*-* Bir de şöyle " vazgeçemediğim 5 şey, 7 şey" gibisinden listeler vardır ya, farkettim ki ben böyle bir liste yapmaya kalkışsam altından kalkamam, kaybolur giderim maddeler arasında. bazen insanların bu konudaki kararlılıkları gözlerimi yaşartıyor.  " en sevdiğim 5 yemek" " ev sevdiğim 6 film ". hele de kozmetik konusunda. bir parfümü değiştirmeden kullandığım maksimum süre 6 ay. oha yazarken farkettim epey de uzun süre kullanmısım. ha ama rimel dersen, bak aynı markayı 3 senedir alıyorum. demek ki parfüm konusunda sıkıntım var benim.
*-* Kaldı ki gerçekten bu konuda takıntılıyım ben. daha önce de yazmıştım, koku dedin mi elektrik gitmiyor beyine, kalıyorum gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi. çok zor beğenen klas bir burnum olmasına rağmen gözüm dönüyor o şekil şekil şişeler arasında. bu kaprisli burnuma eğitim aldırıp " hayatımı burnumla kazanıyorum olm ben!" demek süper olurdu ama evde olağandışı koku durumlarında " gel kokla bakalım ne kokusu bu" denmesi bende narkotik köpeği psikolojisi yarattı. bi içime kapandım ,küsük çiçeği oldum ben. 
*-* Geliş istikametine ters olarak şunu belirtmek isterim ki bir insan evladı pilav başta olmak üzere çeşitli yemekleri, yendiğinde memnun edecek şekilde yapar da, kıçı kırık makarnayı nasıl yapamaz lann?! vallahi de çıldiriciğim. erkek ögrenci evi ( o kaşı bi indir ) tipi makarna yemekten sinir geldi. Sos olayına hiç girmiyorum, tek bildiğim güzide sos : kekikli yogurt.
*-* Aralık güzel bir ay. Severim kendisini bir de yılbaşı süslerini nereye tıkıştırdığımı hatırlasam daha da hoş olacak.


Merci canım.


P.s : iyi ki ziyaretçileri görebildiğimi söyledim hemen de çakallık yapıp saklayın kendinizi pis mızıkçılar. donunuzun rengini söylerim! dedim diye mi pıstınız kaldınız anlamadım :) başkalarında da var bu casuslardan artık, madem bu keddar korkunuz var temiz tutun donunuzu derim ben ahaha!
p.s : fötö. 

19 Kasım 2009 Perşembe

ignorance is blissmiş vallahi de.




aç parantez-- midem bugünlerde hiç iyi değil, 3 satır dökülüp, kitabımla yatağıma geçeceğim. şu an tam da "kanlı marry" ve yaptıklarını okuma, alkışlama modundayım. süt ve çikolataya izin var,evet. --kapa parantez.


şu webstats bokunu kurduğum günden beri bakıp duruyorum sonuçlara , camda yaşayan meraklı mahalle kızları gibi.kim nerden bağlanmış, ne kadar kalmış, hangi şehir ve hepimizin favorisi aratılan kelimeler. hoş blog içinde aratmıyor şahıslar o kelimeleri ama o kelimeleri yazınca,benim blogumda varsa misal, çıkıyor googleda. bazen de ilk sayfada. bazıları için büyük bir hayal kırıklığı tabiy. misal googleda " cıbıldak kızlar " aratan nefis insan yanlışlıkla benim bir yazıma gelmiş ve sayfada popo meme ( şimdi her popo meme yazıp aratan da bu sayfayı bir kere görecek , selam arkadasım? aradığın şey burda yok maaleseef) göremeyince "meehh bu ne ya" diyip çıkmış okumadan yazıyı, webstats öyle diyor.inanmam! diyene bir de google analytics çakıyor grafikleri pata pata. öyle de saykoya bağladım bu izleme işini, diğeri ne güzeldi ya.en altta sakin sakin kim gelmiş-gitmiş gösteriyordu. hiç böyle arama kelimeleri, en çok okunan yazı gibi insanı ikirciklere sokan detayları yoktu. 


arama kelimeleri başlı başına olay. bugün biraz twitterda da bahsettim. mesela özellikle bugünlerde inatla insanlar " şans getiren taşlar " aratıp duruyorlar. şansı taşlarda arayan insanın karşısına ben çıkıyorum hödött diye.vallahi isteyerek yapmıyorum sayın " şans getiren taş " aratıcıları. hem ben de biraz sizdenim. o yönlendirildiğiniz yazıda az biraz durup nefes alırsanız görürsünüz ki, öyle şans getiren bişeyler sadece bizim popomuzdan uydurduğumuz şeyler. ( yine popo yazdım yarebbim, arkadaşım selam yeniden. vallahi de konuyla alakalıydı bu, öyle rus mus şeysi degil ) ha ben de vazgeçmiş degilim bu arayışımdan. kendi kendime " aha bu benim şansım olsun madem " diyorum aralıklarla bazı ne oldugu belirsiz seylere. siz de bunu yapabilirsiniz?


heh diyeceğim o ki, webstatsla yatan sayko kalkar ama yine de bunlar gibi aratılan çogu kelimeye gülüp geçmek lazım. eğlenceli olan budur. fekat, her kim , gece gece, hem de yasaklanmış bir şehirden, sevgilime hitap ederken kullandığım ve sadece yakın çevresinin bildiği o kelimeyi aratması sonucu bu kutsal topraklara girer, orda bi kıllanır, az kaşınır sonra " muhafızlaaerr!" diye ciyaklar, London kulesine kellesini uçurtmaya gönderirim. yaparım huleeynnnn! [ true story. aratılmış yani:) ex.e selam, yazıya devam ehihi ] 


haha yakındır bloga girenlerin donlarının rengini de açıklayacagım burdan, stay tuned canlar! :D 


xoxo!
marlene the içinde zaman zaman bir demet akalın barındırabilen kadın.




yeri süper gelmişken not : sevgili bloger yazarı sevgilisinin kime neler yazdıgını merak eden kumkum kuşu! arattığın isim sonucunda bloguma bir şekilde düşüp bakmışsın ne oluyor ne bitiyor diye. ona sözüm yok seven ne yapmaz fekat paranoyak gözlerini üzerimden çekersen ( hayır devamlı geliyorsun ,izleyicilere katıl da işe yara yahu) ben ve 2,5 aydır ağırlık çalışmaktan beliren kol kaslarım epey mutlu olacagız. öperim gıdıdan.


17 Kasım 2009 Salı

deneme deneme pııhh



bu aralar kendimi " sağlıklı beslenme " nedir, nasıl olur sorunsalı ile oyalıyorum. inanın o keddar kaynak, o kadar çok bıdbıd eden insan var ki, bunları araştırırken insanın sıkıntı triplerine girip hayatı en yakınlarına zehir etmeye vakti kalmaz. daha beslenmeye başlamadan faydalı yani ahaha. evet şu ana kadar okuduklarım, bilgili insanlarla ( norağ bayan gibi ) yaptıgım konuşmalarım sayesinde az buçuk heveslenip ucundan ucundan denemelere başladım. günü öğünlere bölmeler, çeşitli ot ( öyle değil lan!) ve meyve çayları denemeler, şekerli şeyler yerine soda içmeler. hımm evet bunlar yapılabilitesi yüksek olan, sevimli şeyler. insanın böğrüne " çikelataaa yok! tatlı yok! yağ yok! pilav yok!" gibi emirlerle saldırmıyorlar. bak düşününce bile atıyor kaşım gözüm :/ 


şimdi şöyle bişey var, uzmanların her gün çıkıp orda burda " şunu yapın bunu yapmayn!" dedikleri şeyleri biz zaten yıllardır biliyorduk. fekat tadı güzel olan her şeyin kalorisinin epey yüksek olması  ve  kalorisi az olan seylerin tatsız tutsuz olduğu gerçekleri yüzünden nasıl istiyorsak öyle devam ediyorduk beslenmemize. ne zaman ki çocuklar tosuncuk olmaya başladı, 12 yaşındaki kızlarda selülitler görülmeye başladı ahan da aldı insanları bir panik. bir de üstüne bir gün pilates yaparken cart diye kopacak olan ebru şallı eklenince insanlar deliler gibi beslenme uzmanlarına koşmaya başladı. ama tabiy fastfood denizinde doğal can simiti-yelekleri ile yüzmek, bütün gün pc basında yapay ışıklı ofislerde geçirilen uzun zamanlar ve kelle koltukta oldugu için stresin anası gibi şeyler yüzünden öyle hemen kolay değil göbeklere çeki düzen vermek. ben de şimdilik bu sağlıklı beslenme konusunda kafama estiği gibi gidiyorum.misal, geçen gün markette, insanlık için küçük, marlene açısından büyük bir başarı olarak bitter çikolata aldım. şu ana kadar bir falsosunu görmedim kendisinin. ağızda yayılan o acımtrak süper tada bayılmaya da başladım. darısı diğer maddelerin başına. 


ahaha yukarda stres diyince, üniversitenin ilk yılında olan ve 4 sene boyunca geyiği yapılan bir şey geldi aklıma! okul açılmış, biz çömçömler titreye titreye 3. günümüzde epey deli gözüken ve hakikaten de öyle olan, alakasız üniversitelerden bile bilinen bir hocanın dersine gireceğiz. kadın tiyatro sahnesinde doğmuş gibi, drama alanında oskarlık.o bağırdıkça biz donumuza son damlayı düşürüyoruz. güldüğü zaman gülsek mi diye bakınıyoruz aval aval .işte böyle müthiş adrenalin dolu bir derste, mitolojiden bir şeyler konuşurken o soru patladı havada :  o zamanlarda yaşayan insanlar sizce daha mı uzun ömürlüydü yoksa kısa mı? fısır fısır düşünceler devam ederken sınıfımızın güzel oldugu için her söylediğinin kabul edileceğini sanan kızı atlayarak söz aldı.herkes bakıyor kıza. o agzında devamlı bir şey varmış da ondan öyle konuşuyormuş gibi olan stili ile başladı :  " şimdiiiiii hoocaaammm, yaaanee tabiki de eski insanlar daha uzun süreee yaşamışşlardıııaa. neden? çünkü o zamaaan ne böylee hava kirliydi egzoz felan yoktu, nee hormonluu domaatessler vardı ne de stress yaneee. bütün gün ovalardaaa gezinip duruyorlardı diğ mi yanee " . ve işte o an... bütün sınıfın " hööööö?" ifadesi ile donup kaldıgı anda, hocanın titremeye başlayan dudakları ve atmaya başlayan kaşları yüzünden, iç güdüsel olarak " masanın altına mı girsem yoksa kapıya mı koşsam daha güvenli"  düşünceleri ile sessizce plan yaparken , kulakları sağır eden bir gürleme ile kaçamadan altımıza sıçtık ne yazik ki. mitoloji dersinde kendi mitimizi yaratmıştık ahahaha. 4 sene güldük vala bu olaya. garibim de daha baştan yediği zılgıta mı yansın, 4 sene boyunca poposunu yırtsa bile hocanın gözünde hala o kız olarak kalacagına mı üzülsün bilemedi.


yoo yoo sii yuu broo!


bu yazıya verilen etiketler : marlene ve  sağlıklı , beslenmek , tatsız, ama faideli , alışıcaz artık napalım.
(etiketlemeye özenmek ahaha) 


p.s : aklımda başka bir yazının cümleleri şimdiki cümlelere çelme takıyor, siz bu cümleleri okuyorken, ben ağzını burnunu kırıyor olucam hepsinin.


p.s : şimdi böyle bir kaç yazıdır kilodur, spordur bişiler yazınca marlene insanını akrep nalan gibi düşünenler olursa bir dakika düşünmem, kafasına bugünler için beslediğim osman kedisini atarım. heyvanın tırnakları yeter zaten, bir daha böyle edepsiz şeyler düşünmezsiniz.


p.s : güzel bir çikolata fotoğrafı bulayım diye araştırırken nasıl canım çekti ne şerefsiz şeysin sen lan çikelata! :((  (foto


12 Kasım 2009 Perşembe

pek tabiy şekerim!

Tiroidi  ve bel fıtığından ötürü yayıla yayıla formdan düşen  fiicüdumu güçlendirmek ve eski süper star haline geri getirebilmek için bir takım çalışmalara başladım. " bir kibrit kutusu " ile başlayan diyetlere kaşım gözüm oynar, böyle dandik beslenmeyi öneren de uyan da benden epey uzak dursun. " su içsem yarıyor ahiihihi " yalanlarına terlik atarım, "kemiklerim iri " klişesi de bileklerime bakan biri tarafından kafama kakılır. bütün bunlara rağmen yine de , boyum sayesinde  türk kadınlarının ortak problemleri dersinde şekil 1A olmasam da 2A olurum yani çok rahat.


aslında çok yiyebilen biri değilim ama tatlı konusunda gözüm dönüyor , içimden bir alien çıkıyor. hep alien olarak kalsam yine iyi. " alienim lan ben ne şekli şemalı " derim devam ederim fıstıklı çikolataları götürmeye. ama tabiy olmuyor öyle. üstelik nasıl bir bedense bu öyle bir sabotaj uyguluyor ki kendine, düşmana gerek yok vallahi. önce az yesem dahi gittikçe şişiren, spor yapmaya da güç hal bırakmayan tiroidi yapıştırıyor alnımın ortasına. "ee spor yaparım yahuu"  dememe zaman bırakmadan da çeşitli aktif, oynak sporları yapmamı engelleyen bel fıtığını zartt diye koyuyor önüme. bel fıtıklı insan napaar ne yapamaz listesinde içime evlat acısı gibi oturan şeyler var, misal ; atlamalı zıplamalı sporlar yasak! buna iskeleden atlamak dahil. paten kaymak ani hareketlerde felç bile edebilir insanı. hele tenis?? omgg! o hepten yasak. buraya kadar gözleri yaşlı bir şekilde aklıma hiç yatmasa bile kabul edebildim bir şekilde. ama doktora sordugum " peki ya tandem??" sorusuna eşlik eden köpek yavrusu bakışlarıma rağmen doktor " TANDEMM?" diyip aghgghgahagaha diye öküz gibi güldü acımadan bana.



İşte ben de böyle bir sürü sebepten ötürü 2 aydır gym yollarındayım.Uzun yıllar toplu spor denilen şeylerle ( veleyböl) uğraştıgım için tek basıma sahilde yürümek gibi şeyler bana göre degil. bu yüzden kayıt yaptırırken sıkılırım kesin bırakırım diyordum. Ancak orda öyle bir aletle kanka oldum ki nefesim yetse inmeyeceğim dakikalarca üzerinden!! (şu anda rekorum 14 dakika)  Eliptik Bisiklet! Ne keddar şahane bişi! boşuna sevmiyormuşum zaten bu sihirli alet meğer Jenni popolarını minik birer Christina poposuna çeviriyormuş.


Tabiy sadece o alet tepesinde tepinmekle, ağırlık çalışmakla olmuyor bu işler. diyet lazım! diyen hocam (ki kendisinin poposunda cidden yağ yok) geçenlerde verdi listeyi. resmen gözyaşları içinde eve geldim. o ne lan??? yeminne Etiyopya'dakiler benden tok kalkar sofradan. baktım olacak gibi değil gözüne baka baka yalan söyler oldum kadına. ahaah çok egleniyorum ya :D geçen gün nasıl gidiyor diye geldi yanıma dedim açlıktan ölüyorum öyle böyle degil. bir parça çikelata için takla atabilirim resmen dedim güldü, afferim dedi gitti. oysa bilmiyor ki ben her akşam yemekten sonra yine çikelatanın verdiği muhteşem hazzı yaşıyorum. 


Bugün beraber eliptikte ter dökerken yemek muhabbeti açıldı yine. garibim dedi ki "sana yakında çikolata alıcam ödül olarak " . o ne ki?? ifadesi ile bakıp sevinmiş gibi yaptım. bu kafayla 5 ay daha tepinirim oralarda ama olsun. ne de olsa sıfır beden olmak kolay degil ehihihi.


sevgilimin dediği gibi kalbinizi sevin ama nolusunuz o igrenç kırmızı badileri giymeyin! 
xoxo! 



p.s : temsili fötö, marlene için bakınız pembe olan şey.  ( photo frm: deviantart,by vishstudio)

10 Kasım 2009 Salı

bir takım itiraflar. number one

Kim derdi ki  iyi eğitimli, kibar, hevesli ve anime tipi gibi şirin olmasına rağmen özel sektördeki ağzını burnunu kırdığım " deneyim" çengeline takılan marlene insanının, üniversitedeki bütün sınıfdaşları formasyon için kendilerini heba ederken, bir hafta gidip " meeehh hocalık beni kesmezz yeaa" diyerek verdiği paraya rağmen bıraktığı kurs yüzünden mezun olduktan 2 sene sonra dağlara taşlara ibret olup, abidesi dikilesi insan pişmanlığında, kıvrım kıvrım solucan gibi " formasyon en kısa sürede nasıl, nerden alınır " araştırma  çalışmalarına girip , az da olsa kendi paralarını kazanmaya başlayan ve haftasonları tatilleri dahil baya da rahat yaşayan arkadaşlarına sümüğünü silerek bakacagını ve en sonunda bu epey acı gerçeği kabul ederek 2 metre 26 santim havadaki burnunu kırarak " öğretmen olaymışım yeaaaaaa"  diyeceğini kim tahmin edebilirdi a dostlar??? 


nokta konmaksızın yazılabilen bu eşsiz paragrafı tek nefeste okuyanlar için ek bilgi olarak şunu söylemek istiyorum ki ; deviantart'da aratınca çıkan 258161 sonuçtan daral gelene kadar bakabildiğim kadarı ile kafalarda sinsice dolanan öğretmen profili : kızıl saçlı, seksi ve gözlüklü. 


bakalım; evet  kızılım, evet gözler de gitmek üzere yakında takarım gözlükleri. hıımm mavi, plastik bir banyo terliği ne kadar seksi ise ben de o kadar seksiyim. diyorum ki 0-18 ( 19 dahil ) arasındaki çocuklara olan antipatimi yenip, sevilecek taraflarını bulabilirsem olur benden ögretmen gibi geliyor. olabilir yani. hıı? olur degil mi? olur olur. bakarız ya. 





şimdi şöyle baktım da kendime, benden bankacı da olur lan.


hıı? olur değil mi?


olur olur..


bakarız ya.








p.s: Filologdan özel İngilizce dersi. vallahi de çok makul ücrete. çeviri isterim! diyene de bi güzellik yaparız. ahah Marlene bi bilog ötenizde!

8 Kasım 2009 Pazar

cici kızlarımız okumasın bunu.

bu bir pazar yazısı değildir. çünkü yazarken keyifli değilim.kahvem bile suratsız. Dün geceden beri kafamda evirdim çevirdim , uyudum, uyandım, dellendim, saydırdım yine de içimde kırt kırt yedi bir şey beni , kendimi blogda buldum.

şöyle bir durum var.. dün gece tek gözle tvyi izlerken bir yandan da bloglar arası geziyordum. bir saniye dahi tutamayanından dakikalarca kurcaladıklarıma, izlemeye aldıklarımın yanında koşarak kaçtıklarım da oldu. ama bu zapping turunda birden bir kaç ay önce, biraz da mızlanarak oluşturduğum " mim"ime denk geldim. insan bir süredir görmediği bir eşyasını bulmuş gibi oluyor garip bir his. cevapları merak ederek zinciri takip ettim taa ki çıldırdığım dakikaya kadar.

hatırlamayanlar için mim şöyle bir şeydi. amacı eğlenerek blog sahibini tanımak olan, blog aleminde dolaşan bir sürü mim gibi. buraya kadar tamam, ama 6.soruda bir şeyler birilerini epey rahatsız etmiş olacak ki, bu soru atlanılmış ve devam eden sorularla zincir sürdürülmüş.

o soru ne diyor? " seksin sendeki rengi?" . OMG! ne keddar ayıp! ne kadar ahlaksızca bir soru değil mi? bunu hazırlayan marlene insanı da sorusu kadar ahlaksız olmalı ki böyle bir şeyi rahatça mim içine katmış! ateşlerde yanacaksın marlene!

ahaha yok şu an kızmıyorum inanın. blog açarak , sadece gün içinde ne yaptığını incik cıncık anlatan, cici hanım kızlarımızın bunun gibi ayıpçı bir soruya " cıkcıkcık!" diyerek atlamalarına elbette kızamam. hani kişisel özgürlük çerçevesi bıdbıdbıd. Ancak kendi içindeki ikilemler yüzünden delirmiş olan Hamlet bile der ki : " Aklını kullanıp ölçüyü bul! Yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin yaptığını!".

bu durumda sevgili, terbiyeli kızlarımızı tenzih ederek hatırlatmak isterim ki, nice cici kız görünümündeki kaşaroski " anne ben arkadaşımda ders çalışacagım" diyip , cevreye "nikahsız elini tutmam" dediği sevgilisin yatağında almıştır soluğu! hayatını bu kızlara göre daha şeffaf ve rahat yaşamayı seçen hemcinslerine " ona buna veriyor!" diye çamur atarken , kendisi sevgilisinin arabasında " vermem ama mıncırabilirsin " temalı test sürüşlerine hayır dememektedir. ve hatta sırf bu " evlenmeden olmaz!" bilinciyle (?) sağlık için zararlı olabilecek bir takım pozisyonlarda takılıp "namuslarını korudukları" da gazetelerden okuduğumuz şeyler.

hah işte surata okkalı bir tokat gibi çarpan bu gerçeklerin yanında "seksin sendeki rengi?" gibi bir soruya kalkıp pembe desen ne olacak, turuncu desen ne olacak? içinde seks geçti diye cevap veren " seks düşkünü kevaşe " olarak mı görülecek? bundan mı çekinmişler? Sevişmek gibi fonetiği daha yumuşak bir kelime olsa tutumları yine aynı mı olurdu? evet aynı olurdu. çünkü öyle bir sorunun, hatta o kelimenin bloglarında geçmesi bile onları okuyan eş dost için şok etkisi yaratırdı.

Bakın, "namus, ahlak " gibi tehlikeli sayılan konular hakkında biraz rahat konuşanın gözünün oyulmak istendiği garip saçma sapan zamanlardayız, evet. ancak " ahlak" denilen şeyin salt olarak bacak arasında aranmasına kaşım gözüm oynuyor ve bu " arsızlık" değil! ben perde arkasında her boku yiyip sonra da masum bakire ayağına yatan kızlar yüzünden, onlara nispeten hayatını daha şeffaf yaşayanlara " namussuz " etiketi yapıştırılmasına deliriyorum! ellerinde bakire raporu ile "arsızca" ortalıkta dolanarak bununla övünenlere ise şifa diliyorum.

Yani ki ; ahlak denilen şey illa cinsel olarak kapalı kutu gibi olmakla elde edilmiyor kızlar. ahlaklı olmak, yaptığın şeyin arkasında durmakla başlıyor, bunun sorumluluğunu alıp ona göre davranmakla da devam ediyor. Bunun içinde yalan söylememek de var, arkadaşının kuyusunu kazmamak da. "ahlaklı olmak nedir " diye yazıp aratabilirsiniz google'da. Böylece nette " sevgilimi nasıl elimde tutarım ", " erkeği etkileyen şeyler " gibi aramalarla küçülen beyinlerinize biraz oksijen aldırmış olursunuz.

you know you love me!

xoxo!

ps: fotoğraf by the flow. ( deviantart)

7 Kasım 2009 Cumartesi

Josephine üzeri Marlene

Bakın saklandığım köşeden bloğa " mıhahaa" diye Türk filmindeki kötü adamlar kıvamında gülerek girenlerinizi görüyorum, vallahi de saray leydisi tarzımı bir kenara bırakır, eski kenar dilberi yeni popçu kıvamında üzerinize atlarım! Hiç hoş olmaz bu soğuk Kasım gecesinde. Hem başlık ne keddar pembe, ne keddar yumuşak bir şey!

Şimdi Josephine diyince aklına esmer şekerlerinden başka bir şey gelmeyenlerin bu saatte google amcayı gidip uyandırmamaları için Marlene the ev dekorasyon gurusu hizmette sınır tanımıyor ve bu Josephine nedir anlatıyor.

Öhhöm, bunca cümle aslında hepinizin bildiği bir kanepe türü için! ahhah hastayım dekorasyon dergilerine ya. onca zamandır bildiğimiz, gördüğümüz şeylere antik kuntik adlar takıyorlar ki işin uzmanları tvde, dergilerde konuşurken " vıyyy" diyelim, hemen nete bakalım nedir nedir diye. Moda için de aynı şey geçerli. kaldı ki orda daha karışık ve bir o kadar havalı bir terminoloji kullanıyorlar ki, biz bu çemberin dışında kalan halk Nijeryalı gibi bakıp kafamızı kaşıyalım.Zaten o dergilerde yazan, kışın burnu açık ayakkabı giyen, mıy mıy konuşan kokoşların da ağzını burnunu kırasım geliyor! ulen dümbük! ben de senin gibi tuvalete bile arabayla gitsem, süper lüks plazada, fırın gibi odada çalışsam, yabancı dergilerden arakladığım haberleri az buçuk kıçı kırık eğitimle versem yazı diye, bassam paraları heralde kışın ortasında bir lokmacık tüvid ceketlerle, sezon trendi burnu açık ayakkabılarla giderim işe! vallahi durduramıyorum kendimi fırlatacağım pembe banu alkan terliğimi!

ya ne diyordum bunlar yüzünden gece gece dellendim yahu..hah koltuk kanepeden girmiştim konuya. işte bu Josephine denen , şu yanda da görebileceğiniz , 10 klasik kanepe türünden
gönlümde taht kurup tepesine de beni oturtanı. Aşk-ı memnu dizisinde çarpık bacak Bihter'in odasında vardı yanlış hatırlamıyorsam. Bir diğer şahane model ise Chesterfield. kendisi de adı da pek hoş. Bir diğer ilginç adlı model Tuxedo olup, her ne kadar fonetik itibariyle Tudor kanıma yakışsa da rahatsız görünümü ve çirkin tahta ayakları ile gönül listemden epey uzakta durmakta. Bu bahsettiğim kanepelerin fotoğraflarını da koyarsam o çalma çırpmacı dandik moda yazarlarından farkım kalmaz o yüzden bir kış gecesi eğlencesi olarak bu zevkli kısmı size
bırakıyorum. ( allahım nası mesudum! bir yazıda ilk defa kendi alanımı ilgilendiren sözcükler ve göndermeler kullandım oh şükürler olsun ahahaa--ho? anladınız umuyorum hangileri ?? )

tamam işte bu da böyle bir Kasım'ı karşılama-idare etme-gönlünü yapıp gönderme yazısı olsun. Aralık'ta görüşürüz kısmetse.

xoxo!



*****
ahahaha :D noldu? yok yahu şaka şaka. Epey boşladım bloğu neyim ama inanın kendi dertlerim yüzünden başımı gömdüğüm kumdan çıkaramadım Ekim ayı boyunca. Daha önce belirttiğim gibi " 5 cümle 1 fotoğraf " blogçusu gibi de hissetmiyorum kendimi. Gerçi öyle olsa twitter'ın daha genişletilmiş hali gibi rahat rahat kullanır , günlerce terbiyesiz gibi uzak kalmazdım buradan ama ara sıra içime bir ikircikli kadın kaçıyor biliyorum. ( ikircik denen şey sözlüğe göre kararsız olan, endişeli bir modda olma durumu. bir nevi anne :) ama ben daha çok " rahatsız " anlamını uyduruyorum kendime)

Her yılbaşı öncesi yapılan hediye listesi gibi " karar " listesi olur ya hani, ben de bu sene o listeye " bloğu her daim kullan. yeri gelirse çekinme ergen kız günlüğü ya da umutsuz ev kadını moduna bağla ama kullan şu bloğuu lan!" gibisinden bir karar ekleyebilirim. Hayır hayır bu sene de sarışın olmuyorum korkmayın :D ama " eski beden ölçüne dönmüş ol!!" listemin başında beyaz mendil ile " haydi liilililili yar haydi lilili yar" şarkısıyla diğerlerini karşılayacak eminim. Yenilmeyeceğim sana hipotiroidi!! ( gözleri puslu ve nemli, uzaklara bakan marlene )

gute nite all!